Merhaba arkadaşlar,
Ben de sizler gibi bir işçi ve işçi çocuğuyum. İlköğretime başladığımda içimde binbir umut vardı, ben de büyüyüp adam olacaktım. Çocuktuk daha, minicik ellerimiz vardı, koskocaman hayallerimiz… Birçok insanla tanışmaya başladım, arkadaşlarımız arasında zenginlerin çocukları da vardı. Onların ayakkabıları yeniydi, yeni elbiseleri de vardı. Benimse kışın ayaklarımı ıslatan ayakkabılarım vardı; daha o zamanlar anladım, biz farklıydık.
Yaz tatillerinde çalışmak zorunda olduğumu anlamıştım, çünkü ben bir işçi babanın çocuğuydum. Araba tamircisinde çıraklık yaptım, kendi yaptığımız ayakkabı sandığıyla ayakkabı boyadım. Ben de zengin çocukları gibi yaz tatillerinde bir yerlere gitmek isterdim, ama bu olanağım hiç olmadı. Lise yıllarına geldiğimde istediğimiz okula gidemedik, meslek lisesine gittim. Orada her şey değişti, genelde işçi çocukları geliyordu. Bu okuldaki eğitimin amacı patronlara kalifiye eleman yetiştirmekti. Yaz tatillerinde staj adı altında bizleri çalıştırıyorlardı, hem de asgari ücretin üçte biri oranında bir ücretle çalıştırıyorlardı.
Lise yıllarımda da çalıştım durmadan, bitmek tükenmeyen işlerde. Ezilmeye çocuk yaşlarda başladık. Adaletsizlik devam ediyordu, üniversite sınavı vardı önümüzde, bunlar için dershaneler vardı. Hepimiz eşit eğitim görmüşüz gibi bir de aynı kulvardaki sınava giriyorduk. Patronlar bizleri kendi fabrikalarında çalıştırırken, kendi çocukları dershanelere gidiyordu. Ben de ailemden ayrılıp 2 yıllık üniversite için İstanbul’a geldim. İşin rengi biraz daha değişti, büyük şehir çok farklıydı, ilk önce barınma sorunumuz başladı. Ben de o “lüks” devlet yurtlarında kalmaya başladım. Allah devletimizi eksik etmesin başımızdan, 1 kişinin zor zahmet yaşayacağı yere 6 kişiyi sıkıştırıyorlardı. Ev tutacak parayı bırak yemek yiyecek paramız yoktu. Baktım olmayacak yine iş bulup çalışmaya başladım. Sigortasız çalıştırıyorlardı, adına da part-time deniliyordu. Okul-iş öyle yorucuydu ki, kelimeler yetmez bedenimize yükledikleri acıları anlatmaya. Sizlerle şu anda bir işçi çocuğunun farklı bir şehre üniversiteye gittiğinde ne kadar aylık masrafı olduğunu hesaplayalım:
Barınma: 200 TL (devlet yurdunda)
Yol: 60 TL ( İETT aylık öğrenci akbili)
Yeme-içme: 300 TL (günlük 10 TL, 3 öğün yemeği nerede toplam bu fiyata yiyebileceğinizi de siz düşünün)
Yani asgari ücretle çalışan birinin çocuğuna 560 TL göndermesi gerekiyor. Geri kalanla da ev kirası vs. ödeyecek, yiyecek, giyinecek. Zor zahmet yine de okulu bitirdik. Okul bitince iş aramak zorundaydık. Patronlar öyle işçi istiyorlar ki, aramadıkları özellik yok. Sonra ücrete sıra geldiğinde “size asgari ücret veririz, sizin deneyiminiz yok” diyorlar. Ne kadar deneyim istiyorsunuz dediğim zaman en az 5 yıl diyorlar. Sistem mükemmel işliyor, onca yıl emek harcayıp okuyorsun, dönüyorsun tekrar asgari ücrete.
Bu düzende sorunlar bitmiyor. Yazmakla kalemler tükenir. Ömürler biter bu sistem devam ettikçe, sömürülenler boyun eğdikçe.