Geçen ay Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Türkiye’de 150 bin öğretmen açığı olduğunu söylemişti. Aynı ay içinde atama için başvuran 55.718 öğretmen adayından 14.475 öğretmenin ataması yapılmıştı. Atamanın yapıldığı esnada salonun kapısının önünde haklı taleplerini duyurabilmek isteyen bir topluluk bekliyordu. Bu topluluktakiler Türkiye’de sayısı 300 binleri bulan, halen atama bekleyen öğretmenlerdi. 30-35 yaşlarında bir öğretmen adayının elinde “ölmeden atanmak istiyorum” yazılı bir döviz bulunuyordu. Bugün Türkiye’de Okulu olmayan, okulu olup da öğretmeni olmayan köyler bulunuyor. Bir diğer tarafta ise atanmak için bekleyen yüz binlerce öğretmen bulunuyor. Öğrencilerin okumaya, okuyup öğretmen olan ama atanmayan öğretmenlerin de kendi işlerinde çalışmaya hakları var. Ama onlar bu haklarından yoksun bırakılıyorlar.
Hani büyüklerimiz hep söyler ya “aman ha okuyun, okuyup adam olun, bizim gibi sürünmeyin” diye. Oysa uzun yıllardır okumak, iş bulmak için çare olmaktan çıktı. Sadece atanmayı bekleyen 300 bin öğretmenin yanında, üniversiteyi bitirmiş ve iş bulamayan yüz binlerce üniversite mezunu var. Bugün atanmayan öğretmenler ve üniversite mezunlarının çoğu işsiz. Çalışanların çoğunluğu ise bugün asgari ücretle çeşitli sektörlerde çalışıyorlar. Onlar okumuş ama yine de sürünüyorlar.
Yani sorun okumuşta veya okumamışta değil, sorun örgütsüzlükte, örgütsüzlüğümüzden faydalanan bu sömürücü düzende. Tek çözüm öğretmeniyle, öğrencisiyle, okumuşuyla, okumamışıyla örgütlenmekte. Örgütlü hareket etmek büyük bir güçtür. Bu gücün önünde hiçbir kuvvet duramaz. Şunu unutmayalım,
ÖRGÜTLÜYSEK HER ŞEYİZ, ÖRGÜTSÜZSEK HİÇBİR ŞEY!