
Satırlarıma başlamadan önce bizi bu duruma düşüren patronumuza gönülden teşekkür etmek istiyorum. “Saçmalama arkadaş” sözlerini duyar gibiyim. Hayır saçmalamıyorum. Neden mi? Çünkü biz direniş çadırında değil, direniş okulundayız. Bu okulda neler mi öğrendik? Direnmeyi, birlikteliğin gücünü, sabrı, satılmayı, dayanışmayı, sessiz ağlamayı, ağlarken gülmeyi, işyerinde birbirlerine küs olup da şimdi aynı bardaktan su içen arkadaşlarımızın sınıf bilincini, bize sahip çıkmasını beklediğimiz sendikanın ihanetini öğrendik. Aslında biz hayatı öğrendik. Ama bu zorluklara karşı tek yumruk olmayı da öğrendik.
Bizi satan sendikamıza da teşekkür etmek istiyorum. Neden mi? Çünkü onun sayesinde birlikteliğimizin gücünü öğrendik. Birbirimize sımsıkı kenetlenerek, patronlara korku veren gücümüzü gördük. Patronlardan gelen baskıları, birbirimizden aldığımız güçle savurmayı öğrendik. Şimdi düşünüyorum da iyi ki sendikanın etkisiyle işe dönüşümüz sağlanmamış. Eğer onların etkisi ile işe başlamış olsaydık, güçlü birlikteliğimizin farkında olmayacaktık. Yine korkak, yine ürkek yani patronların deyimiyle “sendikayla güçlü bir koyun sürüsü” olacaktık. Oysaki şimdi patronların karşısında dik durabilen, sendika başkanının hatalarını sorgulayabilen bilinçli işçileriz. Hz. Ali’nin bir sözü vardır, “bana bir harf öğretenin bin yıl kölesi olurum” diye. Bu sözden yola çıkarak bize bu eğitimi sağlamakta önemli rol oynayan patronumuza ve sendikamıza bir teşekkür çok mu sizce?