
Yunanistan’da egemen sınıf, iflasın eşiğinde olan ekonomiyi işçilerin kanını emerek yeniden canlandırmak istiyor. Bu nedenle Avrupa Birliği’yle el ele vererek işçi sınıfına karşı saldırılarını şiddetle sürdürüyor. İşten çıkarmalar son hız devam ediyor, ücretler daha da düşürülüyor. Vergiler kat be kat arttırılıyor. Eğitim ve sağlık alanlarındaki kamu harcamaları iyice kısılıyor. Ancak Yunan işçi sınıfı krizin bedelini krizi yaratanların ödemesi gerektiğini haykırıyor. Fabrikalarda, madenlerde, okullarda, havaalanlarında, kısacası her yerde mücadeleyi yükseltiyor, grevlerle hayatı durduruyor.
İşçilerin eylemleri nedeniyle planlarını kolayına uygulayamayan Yunanlı egemenler, Avrupa Birliği ülkelerini de tehdit ediyor: “Borçlarımızı silmezseniz, kurtarma paketleri hazırlamazsanız bizdeki kriz birçok ülkeye yayılır” diyor. Buradaki eylemlerin diğer ülkelere de sıçramasını bir tehdit unsuru olarak kullanıyorlar. Yunanistan iflasın eşiğinden döndürülemezse zaten kırılgan olan diğer ekonomilerin de çökeceği endişesiyle kıvranan Avrupa Birliği ülkeleri ise baskıyı arttırıyor. Nitekim bu baskılara, seçimleri ve siyasi geleceğini de hesaba katan Başbakan Papandreou referandum restiyle karşı durmaya çalıştı. Elbette amaç içeride muhalefeti de sürecin bir parçası yapmak ve AB’den daha fazla taviz koparmaktı.
Avrupa Birliği’nin Yunan halkına dayattığı bu acı reçetenin referandumda reddedileceği endişesi tüm egemenlerin paçalarını tutuşturdu ve baskılar üzerine Başbakan Papandreou referandum teklifini geri çekti. Yine de Yunan işçi ve emekçileri kendilerine sorulmayan sorunun cevabını verdiler. Grevlerle, fabrikalardan alanlara akarak krizin acı faturasını ödemek istemediklerini ortaya koydular, koymaya devam ediyorlar.