İstanbul’da yaşam işçi sınıfı için zor olmaktan da öteye gidiyor. Her gün biraz daha zorlaşan yaşam şartları bizlerin daha çok çalışıp, daha çok ezilmemize sebep oluyor. Toplu taşıma araçlarında sıkış tıkış istiflenip bir yerden bir yere gitmek daha işe başlamadan bütün yorgunluğu veriyor. İşe geç kalıyoruz evet ama bu bizim suçumuz değil devletin suçudur. Patronlar o sıcak yataklarında yatarken bizler sabahın erken saatlerinde yollara düşmekteyiz. Otobüs duraklarında saatlerce bekliyoruz. Tabii malum belediyelerin rant kavgası için her gün bir yerleri kazıp yeniden yapmaları bizlere, 90’lı yılların oyunu olan, birçoğumuzun da bildiği bir oyunu anımsatıyor: Süper Mario!
Oyunda sürekli koşan, zıplayan, atlayan bir oyun kahramanı vardı. Çukurlara düşmemek için çaba sarf ederdi. Şimdi bakıyorum bizim Süper Mario’dan ne farkımız kaldı? Kaldırımlarda yürüyemez hale geldik, her yer kazılmakta, yollarda trafik içlerinde yürür hale geldik. Birtakım kişiler bundan rant elde ederken biz işçiler işten yorgun argın evimize dönerken çukurlara düşmeyelim, çamura batmayalım diye bir de bunun uğraşını veriyoruz. Patron sınıfı için her şey çok güzel, onlar hiç beklediler mi sabah otobüs duraklarında, soğukta titreyerek? Hayır, onlar o saatte mışıl mışıl uyuyorlar, sonra uyanıp lüks otomobillerine binip fabrikalarına, işyerlerine geliyorlar. Bizler her gün işe geç kalma telâşıyla ve kaldırım yerine yollarda canımızı tehlikeye atarak daha işe gitmeden yorulmuş oluyoruz. Bizler oyun kahramanı değiliz, bizler işçiyiz!