
Hepimizin TV’lere de yansıyan isyanından tanımıştık onu. İşçi kızı Gizem’di o. Ayakkabıları delik bir sınıf başkanıydı. Arkadaşlarına ders çalışmalarını söylüyordu. Geçim sıkıntısıydı daha onun bu yaşta büyük cümleler kurmasına neden olan. “Vali sıcak yerlerde oturuyor, biz üşüyoruz” diyen 11 yaşındaki Gizem, tüm öfkesiyle, valinin “kalıbına tüküreyim” diyordu televizyon ekranlarından.
Aylar geçti. Akşam olmuştu, banyo yapıp okul kıyafetlerini hazırlayıp ertesi güne hazırlanacaklardı ablasıyla birlikte. Şofben bozuktu ama yaptıracak para yoktu. Ay sonu zor geliyordu, ek masraf çıkmamalıydı. Baba işçiydi, nasıl ödeyebilirdi şofben masrafını? Bir yandan da iki tane dünyalar güzeli kızı vardı, onlar okumalıydı. Ama ölüm işçilerin üzerinden hiç eksik olmuyor. İki kardeş, banyoda şofbenden zehirleniyor. Baba hastaneye götürüyor minik yavrularını. Asıl olay da burada başlıyor ya! Hastane hastane dolaştırılıyor ölümle pençeleşen çocuklar. Üç hastane de kabul etmiyor onları gerekli donanım olmadığı için. Gizem’in minik yüreği daha fazla dayanamadı bu koşturmacaya ve hayata gözlerini yumdu. Ablası yaşam savaşı veriyor.
Bizler işçiyiz, insanları ölümle burun yaşamaya mahkûm eden bu sömürü sisteminin karşısındayız. Bu ölümlere dur demeliyiz, üç hastane gezerek yollarda hayatlarımızı kaybetmemeliyiz.