
Bizler çalıştığımız fabrikada patronun kârının artması için hızlı bir şekilde çalışan makineye ayak uydurmaya çalışıyoruz. Makinede iş kazalarının engellenmesine yönelik donanımlar bulunmuyor.
Hâlbuki bu donanımları kuracak bütçeyi patrona biz fazlasıyla kazandırıyoruz. Nitekim bunların sonucunda da ölen, sakat kalan, ciddi hastalıklara yakalanan hep bizler oluyoruz.
Arkadaşlar yaşanan kazalara sakat bir bakış açısıyla yaklaşmamalıyız. Nasıl mı? İş kazası geçiren arkadaşımız için “beceriksizlik yaptı, dikkatli değildi, kabahat onundu” gibi patron söylemlerini kullanmaktan uzak durmalıyız. Çünkü 12 saat ayakta tempolu çalışan bir işçi nasıl dinç kalsın? Hızlı üretime ayak uydurmaya çalışan, 4 kişinin yapması gereken işi 2 kişi yapan işçi neden beceriksiz olsun veya beceriksizse iş kazası geçirene kadar patron onu orada neden tutsun? Buna benzer bir sürü soru. Neticede her an aynı kazalar bizim de başımıza gelebilir ki bu koşullarda çalışmayla gelecektir de. Aslında bizler patronların söyledikleri gibi beceriksiz, dikkatsiz falan değiliz, ama daha da kötüsü olan ÖRGÜTSÜZÜZ. Evet, örgütsüzlük bizleri bu hallere getiriyor. Nedir bu adı korkunç gelen örgütsüzlük peki? Dağınık oluşumuzdur, hayatı yaratan, pamuğu kumaş yapan, devasa gökdelenleri diken gücümüzün farkında olmayışımızdır örgütsüzlük. Bu yüzdendir ki iş kazalarının sık yaşanması da, 12 saat çalışmamız da, düşük ücretlere razı oluşumuz da örgütsüz oluşumuzdandır. Yaşanan kazalardan sonra kabahati bizler kendimizde veya arkadaşımızda aramak yerine bunların sorumlusu olan patronlara karşı nasıl birlik olunurun hesabını yapmalıyız. Çünkü örgütsüzlük sakat bırakır.