
Aydınlı’da bulunan TOKİ inşaatında çalışan işçi arkadaşların daveti üzerine akşam kaldıkları şantiyede kurulan çadıra gittim. O gün hava çok soğuk ve yağmurluydu. Çadırların bulunduğu yer bir bataklıktan farksızdı. Çamurun içinde bata çıka zor belâ işçi arkadaşlarımızın bulunduğu çadıra vardım.
O yağmurlu havada işçi arkadaşlardan biri elinde kürekle çadırın içine su girmemesi için etrafına kanal yapıyordu. Çadıra girdiğimde içerisi dışarıdan daha soğuktu. İnşaat işçisi arkadaşlar küçük bir sobanın etrafını çevirmiş ısınmaya çalışıyorlardı. Sobanın yanındaki tuğlalara oturup, çay içip sohbet etmeye başladık. Çadır damlıyor, alt tarafından su giriyordu. İnşaatlardan odun toplayarak ısınmaya çalışan işçi arkadaşlarımızdan biri “inşaatlardan kullanılamaz odunları alarak sobaya atıyoruz. Bekçiler gördüğünde bize kızıyor, topladığımız odunları alıyorlar” diyordu. İşçilerin ısınma, barınma ihtiyaçlarını karşılamayan inşaat patronu, kullanılamaz odunları bile yakıp ısınmalarına izin vermiyormuş. Bu çadırda on bir tane ranza vardı. Belli ki on bir kişi burada yatıyordu. Her ranzada birer tane yorgan ve battaniye vardı. Ama yine de ısınamadıklarını söyleyen işçi arkadaşlarımız, şantiyenin deposunda battaniye olduğunu ama onlara vermediklerini söylediler. Çok üşüyorsanız gidin dışarıdan kendinize bir battaniye alın diyorlarmış. Ayrıca inşaatta yeterince çadır olmadığı için bazı işçi arkadaşlarımız yapılan inşaatların pencerelerine poşet yapıştırarak orada kalıyorlarmış. Başka bir işçi arkadaşımız “biz bu çadırda ya bir gün soğuktan öleceğiz, ya da bu pis yerde kansere yakalanıp öleceğiz” dedi. İşçi arkadaşımız çok haklıydı. Bu sağlıksız ortamda insanın hastalanması işten bile değildi.
Çayımızı içtikten sonra gitmek için dışarı çıktım. Etrafıma baktım, gördüğüm tek şey gerçekten lüks, konforlu konutlar oldu. Biz işçilerin ne kadar çalışsak da alamayacağımız lüks konutlar. Ve o konutları kendi elleriyle yapan işçi arkadaşlarımızın kaldığı çadırlar. Bu, içinde yaşadığımız düzene olan öfkem bir kat daha arttırdı. Patronların kalması için yapılan lüks daireler ve o daireleri yaparken insanlık dışı koşullarda hastalanmamak için çırpınan işçiler! Bu düzen ne zamana kadar böyle devam edecek? Biz işçilerin lüks gökdelenleri diken elleri, ne zaman kendi çıkarlarımız ve örgütlülüğümüz için birleşecek? O elleri birleştirelim ve patronların bizi köle gibi çalıştırıp, sömürmesine izin vermeyelim.