Plastik ambalaj üretimi yapan bir fabrikada çalışıyorum. İşe ilk girdiğimde üç vardiya çalışıyorduk. Ama bu durum fazla uzun sürmedi. Bir hafta geçti, 4-2 dedikleri bir çalışma sistemi varmış, ona geçtiler. Dört gün çalışacak, iki gün tatil yapacakmışız. Çalıştığımız günlerde 12 saat çalışacağız. Patronun bu stratejisi bize değil, her zaman olduğu gibi kendine yarayacaktı. Çünkü fabrika 7 gün 24 saat çalışır durumda olacaktı.
Dedikleri gibi 4-2 sistemine geçtik. Ne çalışma günümüz belli, ne tatilimiz. Bu şekilde hafta sonları da çalışıyoruz. Ama Pazar mesaisi diye bir şey yok. Mesailerimiz yüzde elli olarak hesaplanıyor. Aylık çalışma süresi olan 225 saatin üstü bizim o ay içinde yaptığımız fazla mesai oluyor. İstesek de istemesek de bir ayda 20-30 saat fazla mesai yapıyoruz.
“Esnek çalışma” ile birlikte fabrikada iş kazaları da arttı. Bir ay içerisinde 6-7 kişi iş kazası geçirdi. Bir arkadaşımız makine hatasına müdahale etmek isterken, iki bobin arasına kafasını sıkıştırdı. Bir diğeri ise, miksere sıkışan malı kurtarayım derken elini kaptırdı. Ardı arkası kesilmeyen iş kazaları yaşanmaya başladı. Bir iki ay sonra “eğitim var, herkes gelmek zorunda” dediler. Ama ne eğitimi, bilmiyoruz. Eğitime geldiğimizde iş güvenliği eğitimi olduğunu öğrendik. Nedense hep böyle oluyor. Ya birimiz iş kazası geçirip öleceğiz ya da zarar göreceğiz ki bu eğitimler verilsin. Yoksa kimsenin aklına gelmiyor öncesinde iş güvenliği eğitimi vermek.
Patronların kâr hırsları yüzünden bize düşen, asgari ücret, sefalet ve hayatlarımıza sebep olan iş kazaları oluyor. Bu durumu düzeltebilmek için birlik olmamız gerekiyor.
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!