Başbakan ve AKP hükümeti yeni saldırı paketleri hazırlarken, bir yandan da görüyorum ki bizim patronlarımız da boş durmuyor. Patronlar sınıfının örgütlülüğü şuradan belli: Bir taraftan AKP hükümetinin saldırı paketleri bir taraftan da bizim patronların işyerlerinde, fabrikalarda biz işçilere dayattıkları kendi yasaları. Biz işçiler sabahtan akşama ayakta harıl harıl çalışıyoruz. Biz işçiler üretimin elleriyiz. Ama o kendini beğenmiş patronlar bizlere hep yukarıdan bakıyorlar. Burunları bir karış havada. Bizleri beğenmedikleri yetmiyormuş gibi yaptığımız işi de beğenmeyip yeniden yaptırıyorlar. Sen emeğini harcamışsın, yorulmuşsun, alınteri harcamışsın umurlarında bile değil. Bütün gün fabrikada makinelerin kolları gibi çalışıyoruz. Gün boyunca çıkartılan üretim sayıları dudak uçuklatıyor ve patronlar inanılmaz kârlar elde ediyorlar ama bize düşen ise asgari ücretle sefalet koşularında yaşamak. Oysa hak ettiğimiz bu değil.
Birçoğumuz işyerlerinde mikrop kapıp hastalanıyoruz. Bizim işyerinde ürettiğimiz işler çok tozlu. O tozları yutan bizleriz. Patronlar çok rahat bir şekilde odalarında temiz ortamlarda oturup üretimin son aşamasını görmeyi beklerken, o tozu toprağı yutan, üretimin bütün zorluklarında çalışan, üretimin her alanında olan biz işçileri maalesef görmüyorlar. Bütün günün yorgunluğunu yarım saatlik yemek molasında biraz olsun atmaya çalışıyoruz. Yemeklerimiz hiç güzel değil. Dönüp dolaşıp aynı yemekler önümüze geliyor. Sürekli olarak yoğun bir baskıyla karşı karşıyayız. Telefonları yasaklıyorlar, giriş ve çıkışlarda üzerimizi detektörle arıyorlar. Bu iğrenç koşullarda çalışırken çoğu arkadaşımız çareyi işten çıkmakta görüyor. Ama nereye gidersek gidelim patronların olduğu her yerde sorunlarımız hiç bitmeyecek. Aksine kaçmayı değil ısrarla mücadeleyi seçmeliyiz. Bu yaşadığımız sistem yani kapitalizm insanı gerçekten delirtiyor. Bir yazı okumuştum orada şöyle yazıyordu; “365 günde sadece 20 gün izinli olmak, hatta hiç izinsiz çalışmak. Neden yaşıyorum, kimin için çalışıyorum sorularını sormaya başladıysanız dikkat! Ya delilik sınırındasınız ya da mücadelenin eşiğindesiniz!”
Biz bugün mücadeleyle mutluyuz. Mücadeleyle varız, mücadeleyle bir bütünüz. Toplumu değiştirmek ve bu sistemi yıkmak için yapacağımız tek şey ve çözüm bellidir: mücadele etmek. Bizi sömüren, delirten, farklı arayışlara sürükleyen bu kapitalist düzeni örgütlü mücadelemizle yerle bir etmeliyiz. Çünkü biz işçiler yüzde doksan dokuzuz! Ve unutmayalım ki örgütlüysek her şeyiz örgütsüzsek hiçbir şey.