
Kimimizin akrabası, komşusu, kimimizin annesidir onlar. Evlerini geçindirmek için pek çok kadın, sigortasız, güvencesiz çalışsalar da, pek çok sorunla karşı karşıya kalsalar da çaresizce düşüyorlar yollara. Onlara kimi zaman sekiz-on katlı evlerin camından sarkmış cam silerken rastlarız. Kimi zaman da gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde birkaç satırlık ölüm haberlerini okuruz. Düşüp ölmüşlerdir. Ne yazık ki ev işçilerinin sırf kadın olmaktan kaynaklanan sorunları da var. Birçoğu şiddete, tecavüze, tacize maruz kalıyor. Birçoğu da kendisinin suçlu ilan edileceğini düşünerek bunları açıklayamıyor, susmayı tercih ediyor.
Geçtiğimiz Haziranda ev işçileri, “Toz Bezi Değil Ev İşçisiyiz” diyerek Ev İşçileri Dayanışma Sendikası’nı kurdular. Sendikanın yaptığı açıklamalardan, sadece 2011 yılında 51 ev işçisi kadının iş cinayeti kurbanı olduğu, 400’ü aşkın kadının cinsel taciz ve tecavüze maruz kaldığı, üç bin ev işçisinin iş kazası geçirdiği, 5200 işçinin de işsiz kaldığını öğreniyoruz. Sendikanın en acil talepleri arasında sosyal güvencelerinin sağlanması, devletin ev işçileri ile ilgili gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirmesi, göçmen işçilere çalışma izni verilmesi ve ücretlerinin daha yaşanabilir bir seviyeye çekilmesi var.
Emekleri, kimlikleri yok sayılan ev işçilerinin sorunları da tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi ancak işçilerin bir araya gelmesi, dayanışması ve bilinçlenmesi ile çözülebilir. Kadınların bu sömürü sistemindeki durumu, mücadeleye dört elle sarılmanın tek çıkar yol olduğunu göstermektedir.