
DİSK Yönetim Kurulu, TBMM’ye sunulan Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısıyla ilgili, DİSK Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. 1983 yılında çıkarılan 2821 ve 2822 sayılı yasalarla sendikal örgütlenme, toplu sözleşme, grev hakları ve özgürlüklerin çerçevesi daraltılmış, işçilerin örgütlenmesinin önüne çok büyük engeller konulmuştu. AKP hükümetinin taslağıyla yasa maddelerinin biçimi değiştirilse de yasakçı içeriği olduğu gibi duruyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in sendikalar ve toplu sözleşmeyle ilgili açıklamasının ardından Toplu İş İlişkileri Kanunu meclise sunuldu. DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün DİSK’in Şişli’deki genel merkezinde yapılan basın toplantısında, “Toplu İş İlişkileri Kanunu tasarısının TBMM’ye sunulduğu şekliyle yasalaşması halinde, 12 Eylül askeri cuntası tarafından çıkarılan yasaların bir benzeri olmaktan başka bir sonuç yaratması mümkün değildir” dedi. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kararlarına göre evrensel sendikal hak ve özgürlüklerin “Örgütlenme”, “Toplu Sözleşme Hakkı” ve “Grev Hakkı” olmak üzere üç temel unsurdan oluştuğunu söyleyen Görgün, “Bu üç temel unsur birbiriyle iç içe geçmekte ve birinin eksikliği diğerinin varlığını da ortadan kaldırmaktadır” dedi.
AKP Hükümeti’nin hazırladığı yasa tasarısını eleştiren Görgün, “işkolu, işletme ve işyeri barajlarını koruyan, yasaklarla dolu mevcut toplu sözleşme düzeninin korunmasında direnen, toplu sözleşme hakkını; tüm işçilerin kullanabileceği hak olarak tanımlamayan, yıllarca süren yetki uyuşmazlıklarına çözüm getirmeyen, genel grev dâhil bütün grev engellerini ve yasaklarını, grev ertelemelerini ve zorunlu tahkimi koruyan, sendikalara ve toplu sözleşme düzenine devlet müdahalesini ve baskısını ortadan kaldırmayan, sendika üyeliğinin ve temsilciliğin güvencesini sağlamayan bir yasa ‘reform’ olarak nitelendirilemez.” dedi.
Taslağın ilk halinde iş kolu barajı binde 5’e düşürülmüştü, ama patronlardan gelen tepki üzerine Çalışma Bakanlığı bunu %3’e çekti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in açıklamalarına da değinen Görgün, işkolu barajıyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Bakan, işkolu barajının %10’dan %3’e indirildiğini söylüyor. Oysa aynı kanun tasarısında kimi işkollarının birleştirilerek 28’den 18’e indirilmesi karşısında, % 3’lük işkolu barajının kimi iş kollarında bugünkü %10’dan daha büyük bir sayıya geldiğini gözlerden kaçırmaktadır. %3 üzerinden hesap yaparsak, ulaştırma, ardiye ve depoculuk iş kolunda birleşme sonucunda, bu iş kolunda barajı aşmak için 23 bin 730 üye gereklidir. Sendikaların birleşmediği ve üye sayılarını arttırmadığı var sayılırsa, halen işkolu barajını aşmış altı sendikadan yalnızca biri %3 barajını aşabilmektedir. 2009 istatistiğinde barajı aşmış beş sendika ise yetkisiz kalacaktır. İşte sembolik barajın, gerçek etkisi budur.”
Bu duruma sessiz kalan Türk-İş gibi sendikalara tepkisini dile getiren Görgün, bugün sesini çıkarmayanlar için yarının çok geç olacağını söyledi. Görgün, hazırlanan bu kanun tasarısı ile Kıdem Tazminatı Fonu, Bölgesel Asgari Ücret Uygulaması ve Özel İstihdam Büroları eliyle işverenler için “ucuz emek” cenneti yaratıldığını ifade etti. Görgün, son olarak hükümete şu çağrıda bulundu: “DİSK, ILO sözleşmelerine, Avrupa Sosyal Şartı’na ve ülkemiz sendikal hareketinin ihtiyaçlarına uymayan bu kanun tasarısına karşı, siyasi iktidarı, Anayasa’nın 90. maddesine uygun hareket etmeye, hükümet olarak yükümlülüklerini yerine getirmeye, 12 Eylül yasaklarına karşı çıkmaya davet etmektedir.” Açıklamanın ardından basın toplantısı sona erdi.