
Cumartesi mesaileri genelde sıkıcıdır ve zaman geçmez. Vaktin geçmesi için karşımda çalışan işçi arkadaşımla sohbet etmeye başladık. Çocukluk anılarımızı birbirimize anlatırken yan taraftaki işçi arkadaş da dâhil oldu sohbete. Sonra bir başka arkadaş. Öyle öyle bütün bant çocukluk anılarını anlattı, güldük. Çocukluktaki oynadığımız oyunlardan bahsettik, hatta bir kaçının sözlerini söyledik.
Şimdiki çocukların oyunlarından çok farklıydı, sade, temiz, güzel oyunlardı. Evcilik oynardık, çamurdan yemek, tahtadan bebek yapardık. Birçoğumuzun oyuncağı yoktu. Bir oyuncağımız olsun diye çok gözyaşı dökmüşüzdür küçükken ve alınmamıştır. Ama gene de çok mutluyduk, gece korkmadan güvenilir bir şekilde 12’lere kadar sokaklarda oyunlar oynuyorduk. Döktüğümüz gözyaşlarını unutuyorduk, annemiz babamız zorla eve çağırıyordu. Oyundan aldığımız o tadı bırakıp gitmek istemiyorduk eve. Ertesi günü, akşam olsa da mahallede koştursak diye bekliyorduk. Mahallede cıvıl cıvıl bir ses oluşurdu. Zamanla o sesler yok olmaya başladı. Birçoğumuz çocuk yaşlarda çalışmaya başladık ya da aile zoruyla işe başladık, işçi olduk. Şimdiki çocukları getirdim gözümün önüne. Bu sistem çocuklara korkarak büyümeyi öğretiyor. Sokakta oyun oynamak nedir bilmiyorlar. Annesi evin içine kurmuş oyun yerini. Saklambaç oyununu çekyat arkasına saklanarak oynamaya çalışıyor. İnternet başında şiddet içerikli oyunlar oynuyor.
Şimdiki çocuklar yalnız büyüyor. Çocukları resmen kafeste büyütüyor aileler. Çocuk dediğin sokaklarda koşturacak, hoplayacak, zıplayacak, ağlayacak, gülecek, oynayacak. Şimdi yetişen çocuklar düşünmeyen, sorgulamayan, bencil gençler olarak yetişiyorlar. Kapitalist sistem işte kendisine böyle nesil yetiştiriyor. Bu sistem çürüdükçe bizleri ve çocuklarımızı çürütüyor, geleceksiz bırakıyor. Aileler olarak bu pislik sisteme karşı bilinçli, örgütlü olalım. Çocuklarımızı bu sitemin ideolojisine teslim etmeyelim. Çocuklarımızı işçi sınıfının bilinciyle büyütelim. Onlara pırıl pırıl bir dünya bırakmak için mücadele edelim.