
İşçi sınıfına dönük saldırılar son sürat devam ediyor. AKP hükümeti kıdem tazminatını da işçilerin elinden almaya çalışırken, çalışma saatleri uzatılıyor, işçilerin alım gücü düşüyor, çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor. Sendikalı işçi sayısı her geçen gün azalıyor, öyle ki DİSK kapanma noktasına gelmiş durumda. Ancak gerek işçi sınıfına dönük saldırıların nasıl püskürtüleceği gerekse DİSK’in içinde bulunduğu krizin nasıl aşılacağı genel kurulda gündeme gelmedi. Mücadeleci olduğunu söyleyen DİSK yönetimi, geçmişin mirasını yemeye devam ediyor. Açıkça söylemek gerekirse DİSK genel kurulu, son derece ruhsuz ve mücadele çizgisinden uzak tamamlanmıştır. Oysa DİSK, işçi sınıfının patronlara kök söktürdüğü ve işçilerin yeni haklar elde ettiği bir dönemle özdeşleşmişti.
DİSK, Türk-İş’in uzlaşmacı sendikacılık anlayışını reddeden, Kemal Türkler’in başkanı olduğu Maden-İş’in öncülüğünde 12 Şubat 1967’de kuruldu. DİSK’in ortaya koyduğu mücadeleci çizgi, işçilerin akın akın DİSK’e katılmasını sağladı. Pek çok işyerinde, yetkili sendikayı seçmek için yapılan referandumlar, DİSK lehine sonuçlanıyordu. Maden-İş’in lokomotifini oluşturduğu DİSK, düzenli olarak işçileri bilinçlendirmeye dönük eğitimler yapıyor ve onları sınıf bilinçli işçiler haline getiriyordu.
Verilen mücadeleler neticesinde işçiler önemli ekonomik ve sosyal haklar kazandılar. Kitlesel bir şekilde mücadeleye katılan işçiler, yalnızca ekonomik hakları için değil demokratik hakları için de mücadele veriyorlardı. Meselâ 1975’te İzmir ve İstan-bul’da yapılan “Demokratik Hak ve Özgürlükler için Mücadele” mitinglerine on binlerce işçi katılmıştı. İşçilerin mücadelesinin önünü kesmek amacıyla 1976’da kurulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne (DGM) karşı büyük bir direniş örgütlenmişti. Bu eylemler sonrasında anti-demokratik yasa geri çekildi.
İşçilerin mücadelesinin uzun soluklu olması için DİSK Dayanışma Fonu ve DİSK İşsizlik Fonu kuruldu. Kemal Türkler, DİSK’in İşsizlik Fonunu, “korkusuzca grev yapma, örgütlenme çalışmalarını sürdürme, işverenlerle mücadele ve yarının güvencesi” olarak tanımlıyordu. Türk-İş’in partiler üstü ve uzlaşmacı sendikacılık anlayışı karşısında DİSK, sınıf esaslı bir mücadele yürütüyordu. DİSK, mücadelesini sınıf sendikacılığı sloganıyla yürütüyor ve işçilerin patronların karşısına bir sınıf olarak çıkması için çalışıyordu. Bu temelde örgütlenen işçilerin fabrikalarda başları dikti ve taleplerini patronlara kabul ettirebiliyorlardı.
1 Mayıs’ın meydanlarda kitlesel bir şekilde kutlanmasını ve işçilerin yüz binler halinde alanlarda yerlerini almasını sağlayan DİSK ve onu belirleyen mücadeleci sınıf anlayışıydı. Bugün örgütsüz ve güçsüz olan DİSK’ten patronlar ve hükümet korkmuyor. Çalışma Bakanı çıkıp aslında DİSK’in yetkisinin olmadığını ve kapanacağını söyleyebiliyor. Ancak DİSK buna karşı bir şey yapamıyor. Oysa geçmişteki örgütlü DİSK, 15-16 Haziran Genel Direnişiyle patronların yüreğine büyük bir korku salmıştı. DİSK’in kapatılmasını amaçlayan yasa, işçilerin kararlı direnişi sonucunda geri çekilmişti.
12 Eylül askeri faşist darbesiyle işçilerin mücadeleci örgütü DİSK kapatıldı. 1992’de yeniden açılan DİSK ile eski DİSK arasında büyük bir uçurum vardı. Yeni dönemde DİSK’in sloganı sınıf sendikacılığı değil, “çağdaş” sendikacılıktı. Bu “çağdaş sendikacılık” patronlar ve hükümetlerle uzlaşma ve mücadele etmeme üzerine kuruluydu. “Çağdaş sendikacılığı” DİSK’e musallat eden bürokratlar, işçileri mücadelelerinde yalnız bırakmış, işçilerin örgütlenmesi ve yeni haklar elde etmesi için üzerlerine düşen görevleri yapmamışlardır. Özetle eski DİSK ile yeni DİSK arasındaki uçurum her geçen gün büyümüş ve bugün gelinen noktada DİSK’in adından geriye başka bir şey kalmamıştır. Nitekim bu durum DİSK’in erimesiyle sonuçlanmış ve genel kurul, işçilerden kopuk, sermaye partilerinden medet umulan, bürokratların şov yaptığı bir genel kurul olmuştur.
DİSK’i yeniden mücadeleci kimliğine kavuşturacak ve bürokratları sendikalardan kovacak olan tabandaki işçilerin mücadelesidir. DİSK’i tarihe kazıyan işçilerin mücadelesi olmuştur ve onu yeniden patronların karşısına dikecek olan da işçilerin mücadelesi olacaktır.