
“Bankaya kredi kartı borcum var. Ödeyemedim. Beni affedin.” Bu sözler, 21 yaşındaki Serap Çoban’ın intihar etmeden önce, ailesi için bıraktığı notta yazılı. Serap, Denizli’de bir otelde barmen olarak çalışıyordu. İki ayrı bankaya kredi kartı borcu vardı. Kredi kartı borçlarını ödeyemeyen Serap, bunalıma girdi. Serap eve geldi, hatıra defterini ve albümdeki resimleri yaktıktan sonra babasının av tüfeğini başına dayayarak canına kıydı. Serap’ın intiharı, televizyonlarda, internet sitelerinde ve gazetelerde bir fotoğrafı ile birlikte kısacık bir haber olarak verildi.
Serap’ın intihar haberini veren burjuva medya organlarının hiçbiri şöyle sözler etmiyor: “Serap’ı intihara sürükleyen kapitalist sistemdir.” Asgari ücret, asgari geçim indirimiyle birlikte 701 lira. Açlık sınırı asgari ücretten 250 lira daha fazla. Yoksulluk sınırı 3 bin 150 lira civarında. Hiçbirimizin aldığı ücret, gerçek asgari ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetmiyor. Bu durumda kredi kartlarına yönelim oluyor. Kredi kartından, Serap’ın cüzdanında da iki tane vardı. Aldığı ücret yetmiyordu. Kredi kartına sürekli borçlanıyordu. Birinin borcunu kapatmak için diğerinden para çekiyordu. Ama Serap’ın borcu sürekli katlanıyordu. Serap’ın borcu sürekli artarken, kredi kartının sahibi banka patronları ise, Serap hem para çektiğinde hem de yatırdığında para kazanıyordu. Serap gencecik iken canına kıydı. Artık yaşamıyor. Ama sizler, bu yazıyı okuyanlar, bilmelisiniz ki Serap bizim gibi bir işçiydi. Serap senin, benim veya yanı başımızda çalışan bir işçinin çocuğu olabilirdi. Oturduğunuz binada komşunuzun kızı, her gün bin bir çileyle işe gidip gelirken aynı eziyeti birlikte çektiğimiz biri olabilirdi.
Patronlar kârlarından başka bir şey düşünmüyorlar. Bizleri günde 12-14 saat, asgari ücrete çalıştırıyorlar. Aldığımız ücretin yetmediğini, yetmeyeceğini bilen patronlar, her köşede “bedava” kredi kartı dağıtıyorlar. Bizi yavaş yavaş borç batağının içine gömüyorlar. Serap’ı 21 yaşında bunalıma sokup gencecik yaşta canına kıydıran, kapitalist sistem bataklığıdır. Bu kapitalizm bataklığı öyle çürümüş öyle kokmuş ki… Bu bataklıktan siz de nefret etmiyor musunuz? Sizin de içinizden bir isyan yükselmiyor mu?