
Santralde çalışan bir arkadaşı işten çıkardıklarında “çalışmasını beğenmediklerini ve performansa dayalı olarak işten çıkarıldığını” belirtmişlerdi. Aslında performans bahaneydi, gerçek bir neden vardı ve bunu da doğrudan açıklamadılar. Sorun aslında arkadaşın hastalığından dolayı belirli aralıklarla zorunlu şekilde izin almasıydı. Atılan arkadaşı kimseyle görüştürmemişlerdi. Ne yazık ki arkadaş ağlayarak işyerini terk etmek zorunda bıraktırıldı. Meselâ başka bir arkadaş vardı, daha iş başı zilinin çalmasına 10 dakika kala başlardı çalışmaya, bazı arkadaşlar şöyle derdi: “Kesin bu adam buradan emekli olur.” Ama ne yazık ki 2 ay önce o arkadaşı da “bundan sonra sizinle çalışmak istemiyoruz” diyerek işten attılar. Geçen hafta bir arkadaş kimliğini kaybettiğinden dolayı izin istemiş ve bu arkadaşın çok izin aldığından dolayı işine son verilmişti.
İki ay içerisinde onlarca çalışanı işten attılar, başlıca bahaneleri ise performansa dayalıymış. Ama gerçek öyle değil. Hasta olmayacaksın, izin almayacaksın, devamlı çalışacaksın, hep boyun eğecek ve karşı çıkmayacaksın, işte böyle kuzu gibi olacaksın ama işte bu da yetmiyor. Hani şöyle bir söz vardır, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”. Bu deyim artık boşa çıkmış durumda. İşten atılmalara karşı önlem almanın yolu bilinçlenmemiz, örgütlenmemiz ve sendikalaşmamızdır. Aksi takdirde patronlar azgın bir şekilde saldırılarına devam edecekler. Gözümüzün yaşına bakmadan insanı yokluğa, yoksulluğa itenlere karşı bir cevabımız olmalı, güçlü olmalıyız, birlikte hareket etmeli ve birbirimiz sahip çıkmalıyız.