Derneğimizin çıkardığı İşçi Dayanışması bültenimizle, belki başka türlü bir araya gelemeyeceğimiz, tanıyamayacağımız ve sorunlarına ortak olamayacağımız pek çok işçiye ulaşıyoruz. Bülten ulaştırdığımız kardeşlerimize anlatıyoruz: Bu bültenin içinde işçi mektupları var, yani bizim gibi işçiler yazıyor bunları. Yaşadığımız sorunları, bu sorunlara nasıl çözümler bulduğumuzu, grev ve direnişlerimizi, dünyada işçi sınıfının hem tarihsel hem güncel mücadelelerini yazıyoruz. Anlatıyoruz: haklarımız nelerdir, bunları nasıl öğreniriz, hakkımızı nasıl savunuruz? Derneğimizde yaptığımız etkinliklerimizi yazıyoruz. Yani bizi bize anlatıyoruz bültenimiz vasıtasıyla.
İşte bu sebepledir ki ulaştırdığımız pek çok işçi dostumuz da bizler gibi sahipleniyor İşçi Dayanışması’nı. Sadece kendileri okumuyor, başkalarına da okutuyorlar.
Her ay bizlerin yazdıklarıyla beslenen İşçi Dayanışması bültenimiz artık 50. sayısına ulaştı. Yani 3 yılı aşkın bir süredir, bültenimiz aracılığıyla birçok işçi dostumuza ulaşmış ve onları bu yolla mücadeleye çağırmış olduk. Çağırmaya da devam ediyoruz. Bültendeki her şeyi işçiler yapıyor, haberini yazıyor, fotoğrafını çekiyor, sayfa düzenini yapıyor ve bundan ötürü de ayrı bir değeri oluyor bizim gözümüzde. Bültenimizi, elbette yine kendimiz işçi dostlarımıza ulaştırıyoruz. Kimi zaman sabahın ayazında işçi servislerine gidiyoruz, kimi zamansa iş yerimizde, okulumuzda, mahallemizde dostlarımıza bültenimizi ulaştırıyoruz. Çünkü biz yazmazsak, biz anlatmazsak patronların gazeteleri, televizyonları anlatmıyor yaşadıklarımızı.
Mesela hiç bir patron gazetesinde işçi ölümlerinden patronlar sisteminin sorumlu olduğunu okudunuz mu? Ya da asgari ücretin sefalet ücreti olduğunu, işçilerin buna karşı örgütlenip mücadele etmesi gerektiğini falan? Örneğin, hiç işçileri sendikalı olmaya, haklarını aramaya çağıran bir gazete gördünüz mü? Eminim hepiniz “hayır” diyorsunuz. Evet, burjuva medya yazmıyor bunları, anlatmıyor bizlere. Hatta tam tersine iş cinayetlerine “kader” diyor. “Aman sabredin ne örgütlenmesi? Mücadele etmek de nereden çıktı?” diyor. “Her koyun kendi bacağından asılır” yalanını yutturmaya çalışıyor bize. Oysa biz, her gün iş cinayetlerinde ölüyoruz. Sefalet ücretiyle yaşayabilmek için sabahın alacasından, gecenin kör karanlığına kadar durmadan çalışıyoruz. Sendikalı olduğumuz için işten atılıyoruz, mücadele ediyoruz. Bireysel kurtuluş yolunu değil, dünya işçi sınıfının kurtuluşunun yollarını hazırlıyoruz.
İşte bizim hayatımızda bunlar var. Peki, bunları nereden öğreniyoruz? Bültenimiz tam da bu noktada üzerine düşeni yapıyor. Bizi patronlar sınıfı karşısında bilinçlenmeye, örgütlenmeye çağırıyor. Bu yolla bizler de yaşadığımız sistemin nasıl çürüdüğünü, patronlar sınıfının işçilerin haklarını nasıl gasp ettiğini ve buna verilecek en güzel cevabın da örgütlü mücadele olduğunu öğreniyoruz. Derneğimizde yaptığımız etkinliklerimiz, sohbetlerimiz haricinde bir kez de İşçi Dayanışması bültenimizde çıkan yazılarımızda gerçekleri görüyoruz.
İşte bu yüzden, dünyanın daha güzel ve yaşanabilir bir hale gelmesi için işçi kardeşlerimizi mücadeleye çağırmalı, bunun için de işçi bültenimizi ulaşabildiğimiz herkese ulaştırıp onlara okutmalıyız. Sadece bizim okumamız yetmez; başkalarına da okutmalı ve onları da bu kavgaya bültenimiz aracılığıyla çağırmalıyız.