Gün geçmiyor ki, iş cinayetlerinde işçiler canından olmasın. Gün geçmiyor ki, çocuklar öksüz eşler dul kalmasın. Evet, yine bir iş kazası, yine bir işçi ölümü daha canımızı yaktı. Bu seferki iş kazası haberi Yozgat’tan bir maden ocağından geldi.
Geçtiğimiz günlerde Yozgat’ın Sorgun ilçesinde özel bir maden ocağında havalandırma bölümü çöktü. Gece vardiyasında çalışan on beş işçiden ikisi göçük altında kaldı, dördü çeşitli yerlerinden yaralandı. Madende bulunan otuz işçi kendi çabalarıyla işçi arkadaşlarını göçük altından çıkarttı. Hastaneye kaldırılan işçilerden Ömer Kılıçer hayatını kaybetti. Evli ve bir çocuk babası olan Kılıçer, arkasında gözü yaşlı bir eş ve öksüz bir çocuk bıraktı. Yine aynı maden ocağında 1995 yılında grizu patlaması sonucu otuz sekiz maden işçisi hayatını kaybetmiş, sekiz işçi de yaralanmıştı. Peki, ama bu ölümlerin ardı arkası neden kesilmiyor?
Her işçi gibi belki onun da hayalleri vardı. Belki çocuğunun büyüdüğünü görmekti Ömer’in hayali. Belki de madende çalışıp kazandığı üç kuruş parayla nasıl ev alabilirim diye kara kara düşünüyordu. Ama çalıştığı maden ocağı ona mezar oldu ve tüm hayallerini bir anda yok etti. Ömer ve Ömer gibi daha nicelerinin canını alan, hayallerini yok eden patronların kâra dayalı sömürü sistemidir. Daha az maliyet olsun diye iş güvenliği önlemlerini almayan patronlar yüzünden biz işçiler canımızdan oluyoruz. Kâr düzeni bizim kanımızla canımızla büyüyor. Bu gidişe ne zaman bir dur diyeceğiz? Ne zaman örgütlenip onların kârları için canımızdan olmak istemediğimizi haykıracağız? Soruyorum size ne zaman?