Haklarını aradıkları için 5 işçinin işten atıldığı Gedik Holding A.Ş.’de işçi kıyımı devam ediyor. Atılan arkadaşlarına sahip çıktıkları için işçileri cezalandırmaya çalışan patron, 7 işçiyi daha kapının önüne koydu. Aşağıda işçilerden birinin gönderdiği mektubu yayınlıyoruz.
gedik-kaynak.jpg [1]
Sözleşme dönemi 3 ay sürdü. Bizler de taleplerimizi dile getirdik. Bu süre zarfında patron bizlere yoğun bir baskı uyguladı. Fabrika müdürleri gece vardiyasında çalışanların iş güvenliği malzemelerini kullanıp kullanmadığını saptamak için gece saat 3.00-4.00’de fabrikaya baskınlar yapıyordu. Elbette bizi düşündükleri için değildi bu baskınlar. Kullanmayan varsa tutanak tutup işten atmak içindi! Kameralar işçilerin tarafına çevrilip 24 saat patrona yayın yapıyordu. Bu kameralar sayesinde öne çıkan arkadaşlar tespit edilip, fabrika müdürünün tehditlerine maruz kalıyordu. Hatta tekli görüşmeler yetmediğinde müdür, her bölümü ayrı ayrı toplayıp konuşuyordu: “Yurt dışında krizler yaşanıyor. Bizlerin koşulları oldukça iyi. Mesaileri kaldırıp fabrikayı 3 vardiya yaparız.” Tabii ki geçim sıkıntısı çeken pek çok arkadaşımız korkuya kapılıyordu bu konuşmaların ardından. Fazla mesailerle dahi geçinemezken fazla mesaisiz nasıl geçinirdik? Ama bizler o arkadaşlarımızı ikna edip geri adım atmalarını engelliyorduk. Müdür devam ediyordu: “Burada benim kurallarım, benim sözüm geçer. Beğenmeyen arkadaşlar varsa kapı orada. Şu an bekçi kulübesinde iş bekleyen 400 form kâğıdı var. Herkes aklını başına alsın. Yoksa bu süreçte canınız yanacak. Burası 50 yıllık bir kurum. Kimsenin buradaki düzeni bozmasına izin vermem.”
Bizler de hem müdüre hem de patrona cevabımızı eylemlerle veriyorduk. 300 kişi sendika odasında toplanıyorduk. Bu saldırılara prim vermememiz ve geri adım atmamamız gerektiğini konuşuyorduk. Çünkü fabrikada bu koşullarla geçen onca yıl canımıza tak etmişti. Kararlıydık ve koşullarımızı değiştirecektik. Müdürlerle yapılan toplantılardaki duruşumuz birbirimize güvenimizi de arttırmıştı. Bu durum elimizi daha da güçlendiriyordu. Eylemlerimiz devam ettikçe kendimize olan güvenimiz daha da artıyordu. Sendikadaki toplantılardan sonra yemek yememe eylemi yaptık. Fazla mesailere kalmadık. Fabrika müdürü sendika temsilcisi ile görüşme istedi. Bu görüşmeler tam 3 ay sürdü. Patron %10 zam öneriyordu. Biz ise %35 zam istiyorduk. Fazla mesai saat ücretlerimizin %50’den %75’e çıkarılmasını, bayram mesailerinin ise %100 olmasını istiyorduk.
Aslında gayet normal olan isteklerimizi müdür çok buluyordu. Bizler ise bu süreçte giriş ve çıkışlarda alkışlı protestolarımızla eylemlerimize devam ediyorduk. Çıkışlardaki alkışlı protestodan etkilenmemeleri için memurların servislerini erken kaldırıyorlardı. Patron sözleşme öncesinde fabrikaya uğramazken, 2 ay boyunca günde 2 kez sabah akşam fabrikayı gezip işçilere sözlü uyarılarda bulunuyordu. Patron yalnızca işçilere baskı yapmıyordu, müdürü yanına çağırıp “sebep olduğun bu pisliği temizle ya da ceketini al git” demişti. Sözleşme öncesi müdür fabrikadaki tüm işçileri yemekhaneye toplayıp benzer tehditleri ve konuşmaları yaparak patronun sunduğu zam oranının gayet makul olduğunu, bunu kabul etmemiz ve işimizin başına dönmemiz gerektiğini anlatıyordu. Bunun üzerine içimizden bir işçi ağabeyimiz “idari bölümde çalışanlara gelince %20 zam yapılıyor da işçilere gelince neden enflasyon oranında yapılıyor? ‘Memura’ gelince kriz olmuyor da işçiye gelince mi kriz oluyor?” diye sordu. Buna karşın müdür işçi ağabeyimize “Tayyip’e oy verirken bana mı sordunuz? Bu hükümeti başa getiren siz olduğunuz için verdiği zammı kabul etmek zorundasınız” dedi. İşçi ağabeyimiz, “ben çocuğuma süt alamıyorum. Faturalarımı ödeyemiyorum” diye devam ederken, müdür ağabeyimizin sözünü keserek “ben senin özel sorunlarını dinlemeye gelmedim. Fabrikada yarattığınız sorunları çözmek için buradayım. Dinlemek istemiyorsan çıkıp gidebilirsin” dedi. Bunun üzerine ağabeyimiz yemekhaneyi terk etti. Bizler de 300 kişi ıslıklı alkışlı protestomuzla dışarı çıktık. Müdür peşimizden bağırdı: “Nereye gidiyorsunuz? Daha lafım bitmedi!” Bizler ise müdüre “bizim son sözümüz budur ve geri adım atmayacağız” dedik. Hepimiz makinelerimizin başına döndük.
Bu eylemden 3 hafta sonra sözleşmemiz sonuçlandı. Sözleşmeyle asgari ücretlerimize seyyanen %26-35 arasında zam aldık. Sözleşme öncesi tüm fazla mesailer %50 zamlı hesaplanırken sonrasında hafta içi %75 cumartesi ve bayramlar %150 zamlı hesaplanmaya; kömür parası 500 liradan 650’ye, bayram parası 50 liradan 150’ye, havlu parası 150’den 200 liraya çıkarıldı. Lakin sözleşme sürecinden birkaç ay sonra işyerinin huzurunu bozmak gerekçesi ile önce 5 arkadaşımız -ki bunların içinde temsilcilerimiz de vardı- işten çıkarıldı. Bizler aslında işyerinin değil patronun huzurunu kaçırmıştık. Patrona cevabımızı hem içeride hem dışarıda yine eylemlerle verdik. Vardiyadan çıkan arkadaşlarımız, atılan arkadaşlarımızı dışarıda yalnız bırakmadı.
Ancak işçilerin tepkisinin gelişeceğinden korkan ve sindirmek için saldırıyı devam ettirmek gerektiğini düşünen patron, 6 arkadaşımızı daha benzer nedenlerle işten çıkarttı. Buradan arkadaşlarıma ve patrona seslenerek diyorum ki; bu saldırılar Gedik Kaynak işçisinin hak arama mücadelesini durduramayacaktır. Bizler Gedik Kaynak işçileri olarak ne içeride, ne de dışarıda baskılara boyun eğmeyeceğiz. Mücadelemize devam edeceğiz. Sendikamızı da bizlere ve içerdeki işçilerin hak arama mücadelesine daha fazla sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!