
Her gün ölüm haberleriyle uyuyor, uyanıyoruz: “Trafik kazası oldu, iki kişi öldü”, “İş kazasına yedi işçi kurban oldu”, “25 asker öldü…” Televizyonlar, gazeteler öyle çok ölüm haberi veriyor ki.
Geçenlerde gazete okuyordum, gazetenin baştan sona her sayfası ölüm haberleriyle doluydu. Bir kez daha iğrendim bu sistemden, bize bu hayatı reva görenlerden tiksindim. Neden bu kadar kan, bu kadar ölüm? Bu nasıl bir kader, nasıl bir tesadüftür ki ölen hep işçi ve emekçiler?
“Vatan bölünüyor, toprak elden gidiyor” diyerek kardeşi kardeşe kırdırıyorlar. İş yerlerinde önlem almadıkları için ölmemize sebep oluyorlar. Kapitalizmi ayakta tutmak için patronların tek amacı var: Daha çok kâr etmek! Toprak suyla değil kanla besleniyor. Patronların düzenini ayakta tutmak için daha ne kadar öleceğiz? Oysa bizim kapitalizmi yıkmak için birçok sebebimiz var. En başta yaşamak için yıkmalıyız bu düzeni. Yaşamak için mücadele etmekten başka şansımız yok. Sırf tepemizde üç-beş asalak rahat etsin diye hayatımızdan vazgeçmemeliyiz. Dünyanın her yerinde ölüm çanları çalarken, sıranın bize gelmesini beklememeliyiz. Bizi öldürenlere, ölmemize sebep olanlara inat yaşamak için mücadele etmeliyiz. Düşmanımızı iyi bellemeli, dostumuzun yanında yer almalıyız. Yaşamalıyız, yaşam hakkımızı elimizden almaya çalışan patronlar sınıfının karşısında dimdik durmalı, öfkemizi haykırmalıyız.