
Sabah güneş doğmadan yataktan fırladım. Üstümü başımı hızlıca giyindim ve servise yetişmek için kapıdan dışarı attım kendimi. Yorucu bir iş gününün ilk saatinde bile acınası bir durumdayız. Herkes aç, en önemli besin saati olan kahvaltısını yapamamış ve iş saatlerinin uzunluğundan uykusuz ve yorgun. Servise bindiğim duraktan işyerine varıncaya dek kimseden çıt çıkmıyor. Herkes yarım bıraktığı uykusunu tamamlamaya çalışıyor. Ben de aracın camından dışarıyı izliyorum.
Servis Beylikdüzü’ne geliyor. O ara gözüme bir şey ilişiyor. 11 işçinin yanarak öldüğü Marmara AVM’nin önünde uzunca kuyruklar. Önce ne olduğunu anlayamıyorum. Daha sonra AVM’nin açılışının olduğunu, reklam yapmak için ucuza elektronik eşya sattıklarını öğreniyorum. Gözlerim doluyor. İşçilerin kanı üzerine kurulan bu AVM gerçekten açılıyor. Hem de ölen işçilerin annelerinin, çocuklarının gözlerindeki yaşlar kurumadan.
Patronlara ve bu düzene lanet ederek derin düşüncelere dalıyorum. Fabrikaya vardığımı şoförün “iyi çalışmalar” deyişiyle anlıyorum. Hava soğuk, giydiğim hırkama iyice sarınarak fabrika önündeki büfeye doğru yürüyorum. İçerisi inanılmaz kalabalık. İşçiler işe aç başlamamak için uzun bir kuyruk oluşturmuş. Alışılagelmiş simit ve çay için. Ben de kuyrukta yerimi alıyorum. Nihayet içeriye girebildim. İçeride bir sürü işçi oturmuş kahvaltı yapıyor. Arada bir de açık olan televizyona bakıyorlar.
O arada benim de gözüm televizyona ilişti. Dondum kaldım. Haberlerde yine bir işçinin iş kazasında öldüğü söyleniyordu. İçimde fırtınalar esti. Kızgınlık, nefret ve tarif edemediğim birçok duygu… Bir hışımla dışarı attım kendimi. Büfeden fabrikaya nasıl geldiğimi anlayamadım bile. İşbaşına henüz yirmi dakika vardı. Buradan sigara içme alanına geçtim. Birçok kadın işçi bir masanın etrafında oturmuş konuşuyorlardı. Ben de yanlarına sokuldum. Ve dinlemeye başladım: “…zavallı kızlar dayanamadılar demek.” Ben 10 gündür raporlu olduğum için ne demek istediklerini anlayamadım. Sordum: “Abla ne oldu ki?” Yanımda oturan abla anlatmaya başladı: “Sen gittikten sonra fabrikada bayılmalar başladı. Her gün biri bayılıyor. Eee tabii bayılırlar. O kadar uzun süre hareket etmeden çalışırsak olacağı bu. Her gün birimiz bayılır.” Ardından herkes fabrikada yaşanan iş kazalarını hep bir ağızdan anlatmaya başladı. Gürültüden kimse ne konuşulduğunu anlayamıyordu. Sonra patronun kâr etmesi için işbaşı zili çaldı.
Bu anlattıklarımı ben sabah işe giderken yaşadım. Ve bu yaşadıklarım bana daha birçok iş kazasını da hatırlattı. Bir kez daha anladım ki patronların kârı için dönen bu sistemi ancak biz işçiler birleşerek durdurabiliriz. İşçiler örgütlenirse iş güvenliği önlemleri alınır. İşçi ölümleri, savaşlar, açlık ve sefalet durur. Ben UİD-DER’de örgütlü bir işçiyim. Bugün duyduklarım canımı çok yaktı. Ölümlerden kimsenin canının yanmaması için bütün işçileri hem UİD-DER çatısı altında örgütlenmeye hem de UİD-DER’in başlatacağı “İş Kazaları Kader Değildir, İşçi Ölümlerini Durduralım” kampanyasına desteğe çağırıyorum.