Benim için daha küçük yaşlarda başlamıştı hayatın zorlukları. Anne babası boşanmış bir ailenin çocuğuydum. Üç kardeştik ve hayata erken atılmak zorundaydık. Çünkü bu düzen başka alternatif sunmuyordu. Çocuklar için en güzel zamanlardır yaz tatilleri. Her çocuk tarafından iple çekilir. Benim için de öyleydi. 12 yaşına geldiğimde gördüm ki benim için artık yaz tatilleri bitmişti. Oysa 12 yaşındaki çocuk okula gitmeli, arkadaşları ile oyun oynamalı, gezmeli, mahallede uçurtma uçurmalı, avazı çıktığı kadar bağırmalı. İşte bunları yaşayamayan çocuklardan sadece biriydim.
Ben en güzel yaşımda, en güzel zamanlarımda oyunlarımı, arkadaşlarımı, mahallemi bırakıp dört duvar arasına fabrikaların içine girmek zorunda kaldım. Annem her yaz kendi çalıştığı tekstil atölyesine beni de götürürdü. Annem ister miydi o yaşta çalışmamı? Elbette istemezdi. O zaman kızardım anneme beni işe götürdüğü için. Bunu çok sonra anladım. Tekstil atölyesinde yalnız değildim. Benim yaşlarımda birçok çocuk vardı ve hepimiz yabancıydık işe. Anlamıyorduk, yapamıyorduk. Kızardı ustabaşları yapamadığımız için. Gizli gizli ağlardım hep, daha çocuk yaşta. Ellerim oyuncakları bırakıp iş tutmaya başlamıştı. “Lanet olsun” diyordum hep, içimden feryatlar koparıyordum. “Bu yaşta çalışmak olmaz” diyordum, fakat oluyordu. Çocuk bedenim, çocuk yüreğim daha o yaşlarda ezilmeye başlamıştı. Daha o yaşlarda sırtımıza binmeye başlamışlardı.
Yıllar gelip geçti. Ben artık çocuk değilim. Büyüdüm… Çocukluğum yok olup gitti. Onlar hâlâ sırtımızdalar. Anneler, babalar çocuklarımıza güzel bir gelecek için artık onları sırtımızdan indirmemizin zamanı gelmedi mi? Kaybolan çocukluğumu kimse bana geri veremez. Ama diğer çocuklar için şimdi mücadele zamanı. Çocuklar fabrikalarda, sokaklarda çalışarak büyümemeli. Yoksullukla, açlıkla sınanmamalı. Güzel hayallerle büyümeli.