
Tüm işçiler işsiz kalmaktan, ev kiralarını ve faturalarını ödeyememekten, çocuklarının karnını doyuramamaktan korkarlar. Korku insana mahsustur, ama insan korkunun üstesinden gelmeyi de öğrenmiştir. Bir araya gelen ve güçlerini birleştiren insanlar korkularını yener ve korkuya neden olan tehlikeyi de ortadan kaldırırlar. O halde biz işçiler de bir araya gelmeliyiz. Birleşen ve korkularını yenen işçiler güçlüdürler. Birleşen işçileri patronlar kolay kolay işten atamaz! Birleşen ve korkularını yenen işçiler zamlara, hayat pahalılığına, düşük ücretlere ve fazla mesailere boyun eğmezler! Fakat birleşemeyen ve korkan işçiler teslim olurlar. Korku insanı esir eder, tüm haksızlıklar karşısında boyun eğmeye zorlar. O halde soralım: Neden birleşemiyoruz? Patronlar karşısında işçilerin çıkarı ortak değil mi?
Korku işçilerin örgütlü ve güçlü olmasının önünde bir engeldir. Ama işçilerin suni olarak bölünmesi de bir engeldir, ikisi birbirini tamamlar. İşçilerin haklarına dönük saldırılar son sürat sürüyor. Fakat yapay bölünme ve kutuplaşma, işçilerin artan sorunlarının üzerini örtüyor. Daha önce CHP ve generaller kendi çıkarları için toplumda kutuplaşma yaratıyorlardı. CHP ve Kemalist asker-sivil bürokrasi, laiklik ve cumhuriyet elden gidiyor diyerek dindar kesimleri aşağılıyordu. Şimdi de AKP hükümeti toplumu kutuplaştırıyor. AKP, uzun bir süre mağdur olduğunu ve demokrasiyi savunduğunu söyleyerek halktan oy topladı, bu söylemle oylarını yükseltti. Neticede AKP, özellikle 2007’den sonra devletin kontrolünü tümüyle eline geçirdi. Dolayısıyla artık “ben mağdurum, iktidar olmama izin vermiyorlar” diyemiyor. İşte bu yüzden toplumda kutuplaşmayı alabildiğine arttırmak istiyor. Dün demokrasiden dem vuran Başbakan Erdoğan, artık alabildiğine otoriter ve baskıcı bir dil kullanıyor. Demokratik haklarını kullananları aşağılıyor, hatta “terörist” diyor. Dini değerleri ve milliyetçiliği kendi çıkarları için tepe tepe kullanmaktan geri durmuyor.
Siyaset arenasında sürekli gerilim üretiliyor ve bu gerilimle emekçi kitlelere yön verilmeye çalışılıyor. İşçiler kendi durdukları yerden, yani sınıf çıkarları temelinde değil, AKP’nin ya da CHP’nin durduğu yerden gelişmelere bakabiliyorlar. Böylece AKP’ye oy veren işçiler AKP’nin her yaptığını sahiplenmeye, CHP’ye oy veren işçiler de CHP’nin her söylediği ve yaptığını sahiplenmeye itiliyorlar. AKP hükümeti, Nisan ve Ekim ayları arasında doğalgaza %30 gibi inanılmaz oranda bir zam yaptı. Bu ve diğer zamlardan ya da artan vergi oranlarından canı yanan, işçiden emekçiden başkası değil. Ancak öylesine bir kutuplaşma yaratılmış durumda ki, AKP’ye oy veren işçiler, zamları eleştiren diğer görüşten işçi arkadaşlarına karşı AKP’yi savunabiliyorlar. AKP’nin her politikası ve işçilerin haklarına dönük her saldırısı sorgulanmadan doğru bulunabiliyor. Ya da tam tersi oluyor: CHP’nin söylemlerini, CHP’ye oy veren işçiler rahatlıkla sahiplenebiliyorlar. Şimdi soralım: Bu durum kimin işine geliyor? İşçilerin bu kutuplaşmadan ne gibi bir çıkarı var?
Kutuplaşmaya neden olan diğer bir konu ise, çözüm bekleyen Kürt sorunudur. Bir Ortadoğu sorunu haline gelen Kürt sorunu çözülmediği için, Türk ve Kürt emekçilerinin çocukları ölmeye devam ediyor. Her gün cenazeler geliyor ve her iki taraftan ailelerin ocağına ateş düşüyor. Aileler acılar içinde kıvranırken ve toplum ölümlere üzülürken, bunu istismar eden MHP ve AKP milliyetçiliği gazlayıp duruyor. “Kim daha milliyetçi” yarışına girmiş bulunuyorlar. Amaçları milliyetçiliği daha fazla kışkırtmak ve milliyetçi gözükerek halktan oy almaktır. Oysa Kürtlerin ezilmesinden Türk halkının ve işçilerin bir çıkarı yoktur. Tüm örnekler gösteriyor ki, demokratik haklarını isteyen ezilen halklar sonunda özgürlüklerine kavuşuyorlar. Kürt sorunu da eninde sonunda çözülecektir. Soralım: O halde onca gencecik insan neden ölmeye devam ediyor? Çözülmeyen Kürt sorunu işçilerin birliğine darbe vuruyor. Milliyetçi kışkırtmalar sonucunda Türk işçiler, yan yana çalıştıkları Kürt işçileri düşman olarak görebiliyor. Peki, bu durum kimin işine yaramaktadır? Elbette patronların. Birbirlerine güvenmeyen işçiler düşük ücretlere, uzun çalışma saatlerine, iş güvenliği önlemlerinin alınmamasına karşı birleşebilirler mi? Birbirlerine güvenmeyen işçiler tek başlarına kalırlar ve işte bu nedenle korkarlar ve patronların karşısında boyun eğerler.
İşçi kardeşlerimiz şu gerçeği görmeli: AKP, CHP, MHP ve benzeri partiler patronların hizmetinde olan partilerdir. Bu partilerin hepsi de, iktidara geldiklerinde patronların çıkarlarını esas alırlar. Bugün AKP iktidarda, yarın CHP ya da MHP iktidara gelebilir. Bizler işçi sınıfının saflarından bakmalı, sınıf çıkarlarımızı savunmalıyız. Dün başka sermaye partileri iktidardaydı ve onlar da işçilerin haklarına saldırıyorlardı. Son 10 yıldan beri AKP iktidarda ve haklarımıza o saldırıyor. 10 yıl içinde AKP, emeklilik yaşını yükseltti, iş güvencesini ve kadrolu işçiliği ortadan kaldıran esnek çalışma türlerini ve taşeronlaştırmayı yasallaştırdı. İşçilerin haklarını savunan sendikalara büyük darbeler indirildi. Ücretler yerinde saydı, işçilerin alım gücü düştü, iş saatleri uzatıldı. Şimdi sırada kıdem tazminatının elimizden alınması ve kölelik bürolarının kurulması var.
Her ay 100’den fazla işçi iş kazalarında yaşamını kaybediyor. Bundan çok daha fazlası sakatlanıyor, meslek hastalıklarına yakalanıyor ve çalışamaz hale geliyor. Bu durumun savaştan ne farkı var? Son 10 yıl içinde 11 bine yakın işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu sayının, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşında kaybettiği asker sayısından daha fazla olduğunu biliyor musunuz? Peki, işçi ölümleri neden durmuyor? Çünkü AKP, tüm programını patronların kârlarını büyütmesi üzerine kurmuş bulunuyor. Bu nedenle patronlar, “maliyet” diyerek iş güvenliği önlemlerini almıyorlar. AKP hükümeti ise gerekli denetimleri yapmıyor ve işçi ölümlerini “kader” diye açıklıyor; emekçilere “hakkınızı aramayın” diyor.
Kardeşler! Artık korkularımızı, bizi bölen ve körleştiren sahte kutuplaşmaları bir kenara bırakalım. Gelin tüm haksızlıklara, zulme, haklarımızın elimizden alınmasına, iş kazası adı altında işçilerin katledilmesine ve sakat bırakılmasına dur diyelim!