
Bugün biz işçilere reva görülen asgari ücretle ev geçindirmenin imkânsız olduğunun farkındayız. Uzun iş saatlerine ve mesailere katlanarak, asgari ücretin biraz üstünde bir gelir elde edebiliyoruz ancak. Üstelik bu uzun iş saatleri çoğu zaman fazla mesai olarak bile gösterilmiyor.
Çalıştığım fabrikada koşullar tam da tarif ettiğim gibi. Uzun saatler boyunca çalışıyoruz ve aldığımız maaş, asgari ücretin ya 100 ya da en fazla 200 lira üzerindedir. Bu paralar da bankaya yatmıyor zaten. Bankaya asgari ücret olarak yatan maaşlarımızın geri kalan kısmını zarf içinde, yasal olmayan yöntemlerle alıyoruz. Patronlar sigorta primlerimizi gereksiz masraf gibi gördükleri için en düşük düzeyde, asgari ücret üzerinden gösteriyorlar. Yıllarca bir kuruş zam yapılmadan çalıştırılıyoruz. Asgari ücrete yılda bir yapılan komik zamlar da olmasa “bankadaki” maaşımızın artacağı yok. Ücretimizin sadece banka hesabımıza yatırılan kısmı artıyor. Asgari ücrete 6 ayda bir yapılan bu üç kuruşluk zam bile, patronların gözüne batıyor. Asgari ücrete zam gelse bile maaşlarımız aslında yerinde sayıyor. Örneğin bizim işyerinde, asgari ücrete zam geldiğinde patron, yapılan zam kadar bir miktarı bize zarf içinde elden ödediği paradan alıyor ve bankaya yatırıyor. Böylelikle bankaya yatan asgari ücret artıyor ama zarfla aldığımız para azalıyor. Böylece maaşlarımız yerinde saymaya devam ediyor.
Patronun oyunuyla zarftaki paramız bankadaki zammımız oluyor. Bu da yetmiyormuş gibi zammın hemen ardından hükümet elektrik, doğalgaz ve suya zam yapıyor. Maaşlarımız artmak yerine git gide azalıyor. Aslında kaşıkla bile vermiyor, ama kepçeyle alıyorlar. Biz işçiler örgütsüz ve dağınık olduğumuz sürece de almaya devam edecekler. Patronların saldırıları karşısında bilinçlenmekten ve örgütlenmekten başka çaremiz yok.