İşsizim ve iş arıyorum. İŞKUR’a gidip, bırakılan ilanlardan bazılarını alıp aramaya başladım. İlk görüşmemi kısaca özetliyorum.
-
- İlanınız için arıyorum, İŞKUR’dan aldım. Vardiya var mı belirtmemişsiniz?!
- Hayır, vardiya yok. 8.30-18.30 çalışıyoruz, Cumartesi dâhil.
- Cumartesi fazla mesai mi?
- Hayır normal çalışma.
- Haftalık çalışma saatine göre fazla olmuyor mu?
- Hayır, biz olması gerektiği gibi çalışıyoruz.
- Sigorta var mı?
- Var, ama bir ay sonra başlatıyoruz.
- Neden?
- Deniyoruz, çalışıp çalışmayacağını görmek için.
- Ya benim kaybım ne olacak?
- Yapacak bir şey yok, kurallar böyle.
Bir diğer iş yeri. Onunla da benzer diyaloglar yaşıyoruz. Sürekli fazla mesaiye kalmayacağımı belirttiğimde şöyle devam ediyor konuşma:
-
- Fazla mesaiye kalmam demişsiniz?!
- Evet sürekli kalamam.
- Sürekli olmasa da fazla mesailerimiz oluyor, hafta içi üst üste üç gün kaldığımız oluyor.
- Cumartesi fazla mesai var mı?
- Cumartesi bizim için tam gün normal çalışma, fazla mesai değil.
- Fazla mesai değilse ne o zaman? Fazla çalışma nereye gidiyor?
- (Gülümseyerek) Yeterince kurumsal bir şirket değiliz.
- Ne ilgisi var? İş Kanununda öyle bir şey yazmıyor. Kusura bakmayın, ben sizinle çalışan arkadaşlar kadar cömert değilim, bu uygulamayı kabul etmiyorum, iyi günler.
Sizlerle sadece iki örnek paylaştım. Bu iş görüşmelerinde ve diğer görüşmelerde öne çıkan şey şuydu: Yasalarda aksi yazılsa da, fazla mesai ücreti işçiye ödenmez, patrona bağışlanır! Haftaiçi mesaisini tamamlayan işçi, Cumartesi günü de ücreti ödenmeden çalıştırılıyor.
Diğeri husus ise sigortanın işe girişte başlatılmamasıdır. Çeşitli gerekçelerle birkaç aya kadar uzatıyorlar. Bazı yerler hepten durumu abartıp yıllarca yanındakilere sigorta bile yapmıyor. Yine bir örnek paylaşmak istiyorum. Gold Master; burası elektronik üretimi yapan bir firma, öyle küçük bir yer de değil. “Kurumsal” bir şirket. Elektronik meraklıları muhakkak bilirler. Burada çalışan bir kızcağız anlatıyor, onun ağzından aktarıyorum: “Abla işyerine sigorta müfettişleri geldi, bizi sakladılar. İşyerinin içinde bir oraya bir buraya sürüklenip durduk, en sonunda da dışarı gönderdiler, öyle dışarıda dolandık. Yirmi beş kişi vardık, içimizde eski işçiler de vardı sigortası hiç yapılmamış.” Büyüyen Türkiye’nin üst sıralara nasıl tırmandığının küçük bir örneğidir bu!
Diğer önemli bir konu da, devletin bir kurumu olan İŞKUR’un, bu tarz kuralsız çalışmanın olduğu işyerlerini de ilan listesine alabilmesidir. Böylelikle devlet de kuralsız çalışmaya göz yummuş olmuyor mu? Sözde istihdam yaratıyoruz diyorlar, “çalışan hükümet, çalışan Türkiye” diyorlar, ama nasıl çalışma? Patronları koruyup kollayan yasalar, yatırılmayan sigortalar, zamanında ödenmeyen ücretler, angarya çalışmalar, alınmayan önlemler sonucunda canından olan işçiler. İşçinin kanı ve canı uğruna büyüyen Türkiye, büyüyen patronlar. Hükümetin ve patronların işçilere reva gördüğü koşullar bunlardır. Oysa biz işçiler daha iyi bir yaşamı ve çalışma koşullarını hak ediyoruz. Bunun için örgütlenmeli ve mücadelemize sahip çıkmalıyız.