
Gece saat 00.17, bobin kesiyorum. Fabrikanın içi inanılmaz sıcak ve dayanılmaz bir plastik kokusu var. Bunların verdiği uyuşma ile uyku bastırdı. Bıçak bobinin üzerinden kayarken, zikzaklar çizmeye başladı. Gözlerim kapanıyor, uyudum uyuyacağım.
Sonra yorgunluktan ve uykusuzluktan kapanmış gözlerimi acıyla açtım. Kirden simsiyah olmuş ellerime bakıyorum. Bıçak parmaklarımdan birini kesmiş. Yarayı yıkamaya bile vaktim yok. Çünkü kesimi bitirdikten sonra 8 tane makinenin bobinini değiştirip yerleri süpürmem gerekiyor. Kesik parmağımla bobinleri kesip bitirdim. Hızlı bir şekilde makinelere koştum. Sıcaktan, sırtımdan belime doğru ter akıyor. Her bir bobin yaklaşık 5 kilo ve her makinede yaklaşık 64 bobin var, bittikçe değiştirmek gerekiyor.
Ve şimdi onları değiştiriyorum. Parmağım bobin ile makine arasında kaldıkça inanılmaz ağrıyor ve kanıyor. Tabii her gün muhakkak bir kesik olduğu için, parmaklarımda sağlam yer kalmadı. Patronların topuna sayıp sövüyorum, bize yaşattıkları bu kadar acı için. Sonra kendimi motive etmek için şöyle düşündüm: “Dünyada işçiler örgütlenmiş. Patronlar def edilmiş. İşçiler kâr için değil, sadece kendileri için üretiyorlar. Bundan dolayı rekabet yok, savaş yok. Herkes ihtiyacını karşılayacağı kadar çalışıyor. Herkes mutlu ve umutlu!”
Daha kurduğum hayale doyamadan yeni bir acıyla fabrikaya döndüm. 2 metre yüksekten bir bobin fırlayıp ayağıma düştü. Acıdan gözlerim yaşardı. İçimden “bu aç gözlü itlerin dünyasında hayal kurmak da yasak” dedim. Bobini ayağımın üzerinden aldım, yerine koydum. Sakın bobinin düşmesini benim hatam olarak görmeyin. Makinelerin bobin konulan bölgelerinde tutacak olmadığı için (patron masraf olarak görüyor) sürekli düşüyorlar. Sanırım önlem almak için bir işçinin ölmesini ya da sakat kalmasını bekliyorlar. Ben bobinlerle uğraşırken bir ara fabrikanın içini süzdüm. Herkes gözleri yarı kapalı çalışıyor. Sanırım herkes sıcak bir yatakta olmanın düşünü kuruyor.