
Merhaba dostlar.
Yaşanılası bir dünya özlemi sadece ben ve benim gibi düşünen ve mücadele eden işçiler için değil; ezilen, sömürüye uğrayan, emeği çalınan, sayısı milyarları bulan tüm dünya halklarının ortak özlemidir. Hayatımız boyunca patron için çalışır kendi geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini sağlam temeller üstüne kurmaya çalışırız. Lakin bunu yapabilmek imkânsız, çünkü patronların bize reva gördüğü karın tokluğundan başka bir şey değil.
Her gün onurumuzla çalışırken, gün sonunda evine bir şey götürememenin verdiği acı çok büyük ama bize bunu reva gören onursuzluk patronlara aittir. Neden? Neden hep biz kandırılıyoruz? Neden kendi günümüzü kurtardık derken çocuğumuzun geleceğini kara kara düşünmek zorunda kalıyoruz? Neden kardeşçe yaşamak, aynı ekmeği bölüşmek varken yıllardır bitirmedikleri bir savaşın ortasında gün saymak zorunda bırakılıyoruz? Bu toplumda insanca yaşamak, sömürülmeden eşitlik filizlerini yetiştirmek pekâlâ mümkünken, ne yazık ki bedenimizi patronlara feda ediyoruz. Unutulmamalıdır ki şu anda bile kazandığımız bütün haklar, geçmişte sınıf mücadelesinde saf tutmuş işçi ve emekçi kardeşlerimiz sayesindedir. Bugün burjuvazinin en büyük gücü, bizim kendi içimizde bölünmemizdir. Sınıf içinde sınıflar varmış gibi hâlâ mavi yaka-beyaz yaka, kadrolu-taşeron, Alevi-Sünni, Türk-Kürt gibi terimlerle bölünüyoruz. Şu an çalıştığım hastanede bile “sen şuralısın, sen işe yaramazsın” ya da “ben buralıyım, en iyisi benim” diyerek birbirini küçük görme var. Bu, büyük bir bilinç çarpılmasıdır. Şunu iyi bilmeliyiz ki bugün kapitalizm krizde ve bunun faturası işçi sınıfına kesilmektedir. Geçmişte olduğu gibi savaşlar çıkararak, emeğimizi daha fazla sömürerek bunu telafi etmeye çalışacaklar. Bizim yapmamız gereken örgütlenmektir. Bu da nihayetinde birbirimize güvenmekten ve sınıf bilincine ulaşmaktan geçer. İnanın bizim birbirimize sıkıca güvenmemiz bile patronların dizlerini titretecektir. Çünkü bugün birbirine güvenen işçiler, yarın beraber yürümek isteyeceklerdir.