
Daha önce çalıştığım bir fabrikada 6 ay sözleşmeli olarak işe başlamıştım. İşe 50 kişi beraber başlamıştık. Sözleşmeli olduğumuz için tüm mesailere “davet” ediliyorduk. Bu daveti de karşılıksız bırakamıyorduk! Kimimiz kadroya kalmak için, kimimiz ise ay sonu elimize geçecek parayı biraz olsun yükseltmek için. Sürekli işçi çıkartılacağı haberleri, fabrikada dönüp duruyordu. Bunun da verdiği korkuyla, değil mesaiye kalmak birçok şeyi kabul ediyorduk. Sorunlarımızı dahi, sorun değil gayet normal olaylarmış gibi geçiştiriyorduk. Kış ortasında kimse işsiz kalmak istemiyordu. Elektrik, doğalgaz, kira, her işçinin olmazsa olmazı krediler…
Gece vardiyasında yemekten sonra uykumuz açılsın diye bahçede kadın arkadaşlarla oturuyorduk. Sohbetler hep vardiyalı çalışma üzerineydi. “Kim bulmuş bu vardiyalı çalışmayı?” “Ne iğrenç bir şey nerden çıkmış vardiya ya?” “Ben çok seviyorum gece vardiyasını” “Ben nefret ediyorum” vs. vs. derken sıra, ardından fabrikanın en meşhur konusu işten çıkarmalara geldi tabi ki. “Onu bunu bırakından bizi alırlar mı kadroya? İşten çıkartma kesin olacakmış diyorlar. Sendika da açıklama yapmadı. Üye olacak mıyız olmayacak mıyız?” Herkeste bir hüzün “Ya çıkarılan ben olursam?” böyle bir sohbet esnasında öyle bir cümle kurdu ki bir kadın işçi bizi ve aslında tüm işçileri anlattı. “Amman buradan çıkarsak gideriz Arçelik’e 6 ay sözleşmeli çalışırız. Oradan gideriz Colgate’e 6 ay da orda çalışırız. Kadroyu unutun. Kadro mu kaldı ya?” Arkadaşlardan biri sordu: “Yıllık izin de olmayacak desene.” “Yoo neden olmayacakmış. Arçelik’ten çıkınca bir ay çalışma al sana tatil!”
Durum açık ve net! Kadrolu işçilik neredeyse kalmadı ne yazık ki. Patronlar işçilerin elinde avucunda ne varsa almaya devam ediyor. Taşeron işçi çalıştırıp hem maliyetlerini azaltıyorlar, hem de işçilerin birlikte hareket etmelerini, örgütlemelerini engellemiş oluyorlar. Uzun çalışma saatleri, esnek çalışma ve güvencesiz çalışma demek olan taşeronlaştırma işçilerin önünde büyük bir sorun olarak durmakta.
İşçi Dayanışması bülteninin 58. sayısında çıkan “Taşeronluk Düzeni: Dizginsiz Sömürü, İş Kazaları ve İşçi Ölümleri!” yazısında denildiği gibi “Taşeronluk sistemi, patronların işçilere karşı başlattığı bir savaşın adıdır. Taşeronluk sisteminin temel amacı işçinin tüm zamanını işyerine göre ayarlamasını sağlamak, kısa süreli sözleşmeli işçiliği kadrolu işçiliğin yerine geçirmek ve böylece işçinin sosyal haklardan yararlanmasının önüne geçmek, ücretleri düşürmek, iş saatlerini uzatmak, işçilerin birleşmesini ve sendikalaşmasını engellemektir.”
Yine aynı yazıda geçen şu cümleler ise biz işçiler için oldukça önemlidir. “İşçilerin yoğun sömürüsüyle hayata geçirilen planları boşa çıkartmanın, taşeronluk sistemine son vermenin, ücretleri yükseltmenin ve iş saatlerini kısaltmanın tek bir yolu var: Bilinçli işçiler haline gelmek ve haklarımız için örgütlenerek mücadele etmek!”