Önce “parmağım koptu!” sözlerini duymuş arkadaşlar. Sonra eşinin, diğer işçilerin bağırışlarıyla fark ettik ne olduğunu. Mustafa Dayı, şıpır şıpır kan damlarken avucundan, nereye gideceğini bilemeden oradan oraya yürüyordu. “Parmağım koptu, koptu galiba” diyordu sürekli, başka da sesi çıkmıyordu. Yağlı, pis eldivenli diğer eliyle yaralı elindeki kanı durdurmaya çalışıyordu. “Aç elini bir bakalım, o eldivenle tutma mikrop kapacak” diyordu iş güvenliği uzmanı ama Mustafa Dayı, “kanıyor, bırakamam, koptu galiba” diyordu yine. Elini yıkadılar, pamuğa sardılar apar topar hastaneye götürdüler. Tabi ki kaza geçiren tüm işçileri götürdükleri anlaşmalı özel hastaneye. Bizleri işimizin başına gönderdi ustalar.
Mustafa Dayı 55-60 yaşlarında. Birkaç aydır çalışıyoruz birlikte. Pres makinesinde çalışıyor. Hiçbir makinede olmadığı gibi dayının çalıştığı preste de güvenlik önlemi yok. “Dikkatsizlik, nasıl elini sıkıştırır oraya?” diyor arkadaşlar. “Elinin orada olmaması gerekiyordu, ne yapmış da başarmış sıkıştırmayı?” diyor ustalar. Kimse de “neden makinelerimizin güvenlik önlemi yok, kaç aydır bu kaçıncı kaza, hep mi suçlu işçi olur?” diye sormuyor. Mustafa Dayı’dan sonra düşündüm, son bir yılda kaç kaza oldu diye. Fabrikada sırtı alev alıp yanan vardı, kaynakta elini yakan, puntoda parmağını delen, yine başka bir preste parmağını kıran, kimyasalla zehirlenen olmuştu. Bu kazaların hepsi işçi yüzünden olmuştu onlara göre. Oysa bizim tek suçumuz vardı; o da örgütsüzlüğümüz!
Mustafa Dayı’nın parmağı kopmamış neyse ki. Kırılmış sadece. Parmağının içine metal çubuklar yerleştirmişler, dikiş atmışlar. Şimdi raporlu, dinleniyor evde. Olaydan sonra arkadaşlarla kazaları konuştuğumuzda hepimizin elinde, vücudunda geçirdiğimiz kazadan izler olduğunu gördük.
Bizim fabrikada bir kaza daha ucuz atlatıldı. Ucuz atlatıldı, yani canımız da, parmağımız da yerinde duruyor. Ama her zaman bu kadar şanslı olamayabiliriz. Gerekli güvenlik önlemlerinin sağlanması için yanımızdaki arkadaşımıza anlatmalıyız canımızın, elimizin, kolumuzun kıymetini. UİD-DER’in yürüttüğü kampanyayı duyurmalıyız mümkün olduğu kadar çok insana. Unutmayalım, örgütlülük hayat kurtarır!