
Yeni yıla girdiğimizde umutlarımız vardı. Asgari ücrete iyi bir zam olur diye bekledik. Nitekim oldu da ama aslında geriye gittik. Niye mi? Asgari ücrete yapılan zam hemen öncesinde elektriğe, suya, doğal gaza ardından ulaşıma yapılan zammı karşılamadı. Hükümet kaşıkla verdiğini kepçeyle aldı.
Ekmek parası için işgücümüzü satmaktan başka çaremizin olmadığı şu kapitalist sistemin krizi büyüyor. Kriz büyüdükçe faturası biz işçi ve emekçilerin sırtına ağır bir yük olarak biniyor. İşsizlik arttı, çalışma saatleri uzadı ve fazla mesailer de alabildiğine yaygınlaştı. Tabii ki sömürü bununla bitmiyor; uzun çalışma saatlerinin getirdiği yorgunluk, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önünü alabildiğine açtı. İşçi ve emekçilerin yaşam standartları alabildiğine düştü.
Örgütsüz ve dağınık olduğumuz bu koşullarda, çözüm başka yerlerde aranıyor. Türkiye’de 2008’de 104 milyon kredi kartı kullanılırken, bu sayı 2012’de 144 milyona ulaşmış durumda. Toplam nüfusun 75 milyon olduğu günümüzde bu demek oluyor ki her işçi ve emekçinin cebinde en az iki-üç kredi kartı bulunuyor.
Tüm dünyada taşeronlaşma git gide yaygınlaştı. Bugüne kadar bizleri bölerek, köle gibi çalıştırarak Türkiye ekonomisini büyüten hükümet, taşeronlaşmayı yaygınlaştırmak için yasa değişikliği hazırlıklarına da başladı. Basın yayın kullanılarak, çıkartılmak istenen yasalar, işçilerin gözünde haklı gösterilmeye ve bilinçler bulandırılmaya çalışılıyor. Başbakan sözünü yerine getiriyor ve patronların ayağındaki prangaları çözüyor. Ama biz işçiler bilmeliyiz ki, bu prangalar biz işçilerin ayağına dolanıyor.
Yaşadığımız sorunlara ve bizleri bekleyen işsizliğe boyun eğemeyiz. Bu sorunu çözmenin yolu biz işçilerin örgütlü mücadelesinden geçiyor. Patronların ve onların temsilcileri olan hükümetin saldırılarına karşı bilinçlenmekten, örgütlü mücadele etmekten başka çaremiz yok.