
Devlet hastanelerinden birindeyim, Düzce’de. Sürekli mağdur edildiğimiz mekânlardan birinde! Aniden rahatsızlanan babamı acilde yatırmış bekliyoruz. Yarım saat geçmeden, 17-18 yaşlarında bir çocuk sedyeyle acile alınıyor. Ben merakla, çaresiz babasına yaklaşıyorum. Şöyle diyor: “Dün bir kaynak işine girdi, bugün bu hale geldi.” Sigortası var mı diye soruyorum: Yok! Görevli polisten rapor tutmasını istiyorum. “Bana ne, ben doktor muyum?” diyor. Yani şu bizim malûm yasalarda hemen rapor tutmak ve olayın üzerine gitmekle yükümlü polis bey böyle diyor! Bir şekilde hekimler vesilesiyle raporu tutturuyoruz. Ustabaşı oradan sesleniyor: “Bu arkadaşı iyi tanırım, yakınımdır, ekmek yediği yere saygılıdır, rapora gerek yok!” Yazık ustam! Senin de aynı yollardan geçtiğine eminim ve bu oyunda kazançlı yine patron olacak. Bizim bu oyunlara kanmamız, patronların kazanç kaynağı olmaya devam edecek. Patron için gereken, sen sedyeye düşmeden önce çalışıyor ve sesini çıkarmıyor olman!
Her şey para değildir hayatta ve insan temel olarak onuruyla yaşar. O sedyeye düştükten sonra insanın biraz daha kıymetli olması gerekmez mi!? Siz düşünün tabii, herkesin bir cevabı olacaktır eminim...
Size, güzellikleri paylaşmayı umduğum bir mektubun özlem ve ümidiyle veda ediyor, esenlikler diliyorum. Hoşçakalın canlar...