
Polis her yerde hakları için mücadele eden işçilere saldırıyor. Peki, polis işçilere neden saldırıyor? İşçiler fabrikada, belediyede, tersanede, inşaatta ailelerinin ve kendilerinin yaşamını devam ettirebilmek için çalışıyorlar. Patron haklarını vermeyince elbette ki işçiler haklarını isteyecek. Bu bizim en doğal hakkımız değil mi? Oysa hakkımızı aradığımızda karşımıza polisi, jandarmayı, zabıtayı dikiyorlar.
Bize, polisin “halkın güvenliğini sağladığı” söyleniyor. Peki, soruyoruz o “halkın huzuru” meraklılarına! Hakları ellerinden alındığı için grev yapan, direniş yapan işçilerden kimleri koruyorsunuz? Kimlerin “güvenliğini” sağlıyorsunuz? Haberlerde polis ve zabıtanın saldırdığı grev ve direnişlerde işçilerin yerde kıvrandığını gördüm. Sanki orada kıvranan ailemden biriymiş gibi hissettim. Çünkü biz işçilerin acıları da sevinçleri de aynıdır. Biz birbirimizin acısını hissederiz. Polisler, hakkını arayan işçiye cop yağdırıyorlar. Ama sıra iş kazalarında işçileri katleden katil patronlara geldiğinde “adalet” duyguları siliniveriyor. Devletin ve AKP’nin adalet anlayışı işte bu!
İşçilere karşı güç uygulamayı marifet sayıyorlar. Ama hiç hesaba katmıyorlar ki her zulmün karşısında bir isyan vardır. Bu yapılanlar hiçbir patronun yanına kâr kalmayacaktır. Biz fabrika kapılarında direniş yaparken kimseden bir şey dilenmiyoruz. Hakkımız olanı, elimizden alıp cebine indiren hırsızlardan geri istiyoruz.
Bizim ödediğimiz vergilerle biber gazı ve cop alıp patronları bize karşı koruyorlar. Asıl mağdur bizleriz! Tüm patronlar aynı şekilde acımasızdır. Adı ha Mehmet olmuş, ha Joe, ha Hans, ha Dimitri... Her biri işçilerin kanını emerek yükseliyor ve zenginleşiyorlar. Bu yüzden tüm dünyada işçiler aynı düşmanla karşı karşıyadır. Patronlara ve onların temsilcilerine karşı en büyük silahımız birlik olmaktır. Örgütlü olmak güvende olmaktır. Örgütlü olmak güçlü olmaktır.