
İşçileri öfkelendiren bir diğer unsur da, yıllardır işçilerin emeği ve alın teri üzerinden kâr eden Amerikalı patronun sözleri oldu. Goodyear patronu Taylor, utanmaz bir biçimde şöyle söyledi: “Fabrikayı pek çok kez ziyaret ettim. Fransız işçileri fazla maaş alıyorlar. Molalar ve öğle yemeği için 1 saat, konuşmak içinse 3 saat ayırıyorlar. Ve geriye kalan 3 saatte de çalışıyorlar. Yani günde sadece 3 saat üretim yapıyorlar. Bu nedenle fabrika kurtarılmaya değmez, kapatıyorum.” Taylor’un sözleri, Tayyip Erdoğan’ın Tekel işçilerine söylediği sözleri hatırlatıyor değil mi? Erdoğan da Tekel işçilerinin çalışmadığını ve yatarak para kazandıklarını söylemişti. Gerçi Taylor Amerikalı, Tayyip Erdoğan Türk. Taylor bir patron, Tayyip Erdoğan ise bir siyasetçi. Ama patron ve siyasetçiler nerede olurlarsa olsunlar hem fikirleri hem de dilleri ortak.
Goodyear işçileri, bu utanmaz patrona karşı olduğu gibi, sendikacılara karşı da öfkeliler. Çünkü 5 yıl boyunca fabrika yönetimi, fabrikayı kapatma tehdidini savurarak, işçilerin hiçbir talebini karşılamazken ve kapanış koşullarına hazırlanırken, sendika ise hiçbir hazırlık yapmayarak, işçilerin tepkilerini yalnızca yasal sınırlara hapsetti. Beş yıl boyunca dörtlü vardiya sistemine geçilerek çalışma koşulları ağırlaştı, “fabrika kapatılıyor” denilerek ücretlere zam yapılmadı, işten çıkarma tehdidi ise bu süre boyunca devam etti. Sendika işçilere tazminatlarını almalarını ve fabrikayı satın almak için SCOP adlı bir kooperatife yatırmalarını öneriyor. Aslında bu, “fabrikanın kapanmasına razı olun, sesinizi çıkarmayın, patronla uzlaşalım” anlamına geliyor.
Hem devletler hem de patronlar tüm dünyada işçilerin haklarına saldırıyorlar, işçilerin örgütü olan sendikalar ise, tepedeki bürokratlar nedeniyle felç hale getirilmiş durumda. Patronlara gerekli yanıtlar verilemiyor. Tüm bu engelleri aşacak olan işçilerin bağımsız sınıf temellinde örgütlenmesi ve mücadele etmesidir.