
İşçi emekçi kardeşler!
1 Mayıs’ta meydanlarda bir araya geleceğiz. Haksızlıklara, zulme, sömürüye, uzun çalışma saatlerine, düşük ücretlere, iş kazalarında işçilerin ölmesine, taşeronlaştırmaya “dur” diyeceğiz. İnsanca çalışma ve yaşam koşulları isteyeceğiz. Tüm işçi kardeşlerimiz şimdiden, bu büyük güne, bu kardeşlik gününe hazırlanmalılar.
Neden 1 Mayıs?
Çünkü 1 Mayıs işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Emeğin bayramıdır 1 Mayıs! Bu büyük günde, dünyanın dört bir köşesinde değişik dinlere ve milletlere mensup işçiler aynı duygu ve heyecanla meydanlara çıkacaklar. İnsanın insanı sömürmediği, savaşların olmadığı, bolluk ve barış dolu bir dünyada yaşamak istediklerini haykıracaklar.
1 Mayıs, yeni bir toplum kurma talebinin güçlü şekilde dile getirildiği bir gündür aynı zamanda.
İnsanlara rekabeti, bireyciliği, hırs ve kıskançlığı dayatan; paylaşımcılığı, dayanışmayı, kardeşliği reddeden kapitalist sömürü düzeninde yaşamaya mecbur değiliz.
Ancak işçileri sömürmeye devam etmek isteyen patronlara göre, “böyle gelmiş böyle gider, kapitalizm değiştirilemez.” Bu tümüyle yalandır, amaç işçileri kandırmaktır!
Ezelden beri, nerede bir haksızlık, zulüm ve sömürü varsa, orada daima mücadele eden insanlar olmuştur. İnsanlar, haksızlıkların olmadığı dayanışmacı ve paylaşımcı bir toplum kurmak için mücadele vermişlerdir. İnsanlığın bu ortak hayali için mücadele devam ediyor.
Zinhar değişmez denilen kapitalizmin, şunun şurasında 250 yıllık bir tarihi var. İnsanlık tarihi dikkate alındığında devede kulak!
Paranın/sermayenin egemen olduğu bu sömürücü sistem tüm yönleriyle çürümüş durumda. Şu hale bir bakın:
Dünyada 1 milyardan fazla insan her gün aç yatıyor.
Milyarlarca insan yoksulluk sınırında yaşıyor.
Her sene, 11 milyondan fazla çocuk basit hastalıklar ve açlık yüzünden ölüyor.
Buna karşın, yaklaşık 2 trilyon dolar silaha harcanıyor.
Patronlar ve onların aileleri zevk-ü sefa içinde yaşarken; işçiler uzun ve ağır çalışma koşulları altında, açlık ve yoksullukla boğuşarak acı ve kahır dolu bir yaşam sürdürüyorlar.
Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve pek çok Afrika ülkesinde pazar ve yatırım alanlarına, enerji yataklarına sahip olmak için yürütülen emperyalist savaşlarda yüz binlerce insan can veriyor, sakat kalıyor, evini ve yurdunu terk ediyor.
Halklar din, mezhep ve milliyet temelinde kışkırtılarak karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor.
Tüm bunların sebebi kapitalist kâr düzenidir.
Çünkü bu düzende önemli olan insan değil, sermayedir. Bu nedenle, toplumun ortak çıkarları değil, patronların özel çıkarları dikkate alınır. Böyle bir düzen insanlığa ne verebilir?
Meselâ, kapitalist ekonomi durup durup krize giriyor ve bunun bedelini her seferinde işçiler ödüyor.
Sistemin çarklarında meydana gelen tıkanmadan dolayı patlak veren küresel kriz, tüm dünyada etkisini sürdürüyor.
Gece gündüz demeden çalışıp üreten işçiler, ama krizin bedelini işten atılarak ödeyen de işçiler. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, işsizlik dünyada çığ gibi büyüyor. Türkiye’de ise, 3 milyona yakın işsiz var. Üstelik bu resmi rakam.
Patronlar, işçilerin birlik ve dayanışma içinde olmamasından yararlanarak, fazla mesailerle birlikte çalışma süresini 12 saate çıkardılar. Yasalara göre çalışma haftası 45 saat. Fakat gerçekte, fazla mesailerle birlikte çalışma haftası 75 saate kadar yükseliyor. Patronlar, fazla mesaileri işçilere dayatmak için ücretleri özellikle düşük tutuyorlar.
Kadrolu işçilik büyük ölçüde ortadan kaldırılmış durumda.
Taşeronluk sistemiyle tüm çalışma yaşamı esnek ve güvencesiz hale getirilmek isteniyor. 6 aylık ya da 1 senelik sözleşmelere dayalı, güvenceden yoksun, kıdem tazminatının olmadığı bir çalışma düzeni dayatılıyor.
Daha fazla kâr elde etmek isteyen patronlar, gerekli iş güvenliği önlemlerini almadıkları için iş kazaları durmuyor. İşçiler ölmeye ve sakat kalmaya devam ediyorlar.
Kısacası tablo şu: Patronlar ve onların aileleri zevk-ü sefa içinde yaşarken; işçiler uzun ve ağır çalışma koşulları altında, açlık ve yoksullukla boğuşarak acı ve kahır dolu bir yaşam sürdürüyorlar.
Zenginlik ve ihtişam bir tarafta, yoksulluk ve sefalet öbür tarafta! Neden böyle bir yaşamı kabul edelim ki?
Biz işçiler başka bir dünya istiyoruz!
Bilim ve teknoloji sayesinde, iş saatlerini kısaltmak ve tüm işsizlere iş vermek mümkün. İş kazalarının olmadığı, işçilerin ölmediği ve sakat kalmadığı, işçi ailelerinin acı ve gözyaşına boğulmadığı bir çalışma sistemi talep ediyoruz! Sermayenin egemenliğine dayanmayan, insanın insanı sömürmediği, insanı esas alan, eşitlikçi ve paylaşımcı bir dünya istiyoruz!
Kardeşler!
Dünyanın dört bir yanında, kapitalist sömürüye karşı işçilerin öfkeli sesi yükseliyor. Yunanistan’dan Hindistan’a, Mısır’dan Çin’e, İspanya’dan Güney Afrika’ya kadar işçiler, peş peşe yaptıkları grevlerle haklarını arıyorlar. Krizin bedelini ödemek istemeyen işçi kitleleri, patronlara şunu söylüyorlar: Pılınızı pırtınızı toplayıp gidin, size ihtiyacımız yok!
Türkiye’de de, çalışma koşullarını düzeltmek için sendikalaşan ve işten atılan, ücretleri ödenmeyen, haklarına sahip çıkan işçilerin mücadelesi sürüyor. Bu mücadeleyi daha da büyütmeli ve patronlara şunu göstermeliyiz: İşçiler boyun eğmiyor, birleşerek ve kardeşleşerek hakları için mücadele ediyorlar!
1 Mayıs, birliğimizi, dayanışmamızı ve gücümüzü ortaya koyacağımız bir gün olacak. Irk, dil, din ayrımı yapmaksızın sınıfımızın bayrağı altında birleşmeliyiz.
Türk ve Kürt işçilerinin birliğini sağlayamadan patronların saldırılarına gerektiği gibi yanıt veremeyiz. Şunu bilelim ki, Kürt halkının ezilmesinden Türk işçilerinin hiçbir çıkarı yoktur. Bu nedenle, Kürt halkının demokratik taleplerini desteklemeli, kardeşliğe ve işçilerin birliğine giden yolu açmalıyız.
Son sözümüz de şu olsun: Dünyanın dört bir köşesinde, milyonlarca işçiyle aynı duygu ve heyecanla meydanlarda buluşmak üzere çalışmalarımızı hızlandıralım!