
24 Nisanda Rana Plaza binasının çökmesinin ardından yapılan arama kurtarma çalışmaları 13 Mayısta sona erdi. Arama kurtarma çalışmaları bölgedeki halkın da katılımıyla 20 gün boyunca hummalı bir biçimde sürmüş, çok sayıda kişi kurtarılmıştı. En son Pazar günü enkazın altından Reshma Begum adlı bir kadın işçi kurtarıldı. 1100’den fazla işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. 100 kişi hâlâ kayıp. Ölenlerin kimliklerinin teşhis edilebilmesi için DNA testleri yapılmaya devam ediyor. Katliamın ardından geride acılı, öfkeli aileler, sakat kalan işçiler ve enkazdan yayılan çürümüş et kokusu kaldı. Bangladeşli emekçilerin yüreği 1100 kere kedere boğuldu.
Bangladeş hükümeti ve uluslararası tekeller 1100 ölünün ardından iş güvenliği önlemlerinin alınması ve ücretlerin artırılması yönünde değişiklikler yapacaklarını açıkladılar. Avrupalı tekeller iş güvenliği için bir program planlayacaklarını duyurdular. Plana göre özellikle de Bangladeş’te uluslararası firmalara üretim yapan tekstil fabrikalarının binaları ve işçilerin çalışma koşullarını denetleyecek bağımsız müfettişler görevlendirilecek. Güvenlik sorunu olan fabrikalar kapatılacak ve sorunların giderilmesi için Avrupalı tekeller kapanan fabrikalara finansal destek sunacaklar. Bu planı uygulayacaklar arasında H&M, Primark, Tchibo, Mango, Tommy Hilfiger, Benetton ve Calvin Klein gibi uluslararası tekeller bulunuyor.
Ne acı! Katliamın ardından patronlar işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri almaları gerektiğini hatırladılar. Demek ki iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak patronların bilmedikleri bir şey değil aslında, umursamadıkları bir şey! Çünkü onlar iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine maliyet olarak bakıyor, işçilerin canını para hesap eder gibi kâr-zarar dengesiyle hesaplıyorlar. Oysaki istediklerinde yalnızca kendi fabrikalarında, kendi ülkelerinde değil başka devletlere ve başka ülkelerin patronlarına işçi sağlığı önlemlerinin alınması yönünde baskı uygulayabiliyorlar.
Hükümet ise yeni yasal düzenlemeler yapacaklarını açıkladı. Hükümet sözcüsü Bhuiyan, iş yasasındaki sendikaları kısıtlayan düzenlemeleri kaldıracaklarını açıkladı. Bu yasaya göre işçiler sendikaya üye olmadan önce patrondan izin almak zorundaydılar. Patronlar güya işyerindeki disiplinin bozulacağı gerekçesiyle işçilerin sendikalı olma taleplerini sürekli reddediyorlardı. Bhuiyan “artık patronlardan böyle bir izin almaya gerek yok. Hükümet tüm bunları işçilerin sosyal haklarını arttırmak için yapıyor” dedi. Ayrıca fabrika sahipleri, işçiler ve hükümet temsilcilerinin bir araya geldiği bir ücret komisyonu kuruldu. Bu komisyon asgari ücretin belirlenmesi için üç ay boyunca çalışmalar yapacak. Hükümet aynı zamanda iş güvenliği koşullarının düzeltilmesi için çalışmalar yürüteceği sözünü de verdi.
Bangladeş hükümeti katliamın ardından işçilerin sosyal haklarından, maaşlarının azlığına kadar her soruna sözde kafa yormaya başladılar. Aslında hem uluslararası kamuoyunun tepkisini daha fazla çekmemek hem de işçilerin yükselen öfkesini yatıştırmak için bu tür değişiklikleri yapmak zorunda olduklarını hissediyorlar.
Oysaki yerel ve uluslararası sendikalar bu değişikliklerin yapılması için uzunca bir süredir çalışmalar yapıyor, kampanyalar yürütüyorlardı. Tekstil işçilerinin hakları için kampanyalar yürüten İşçilerin Dayanışması İçin Bangladeş Merkezi adlı bir grup da bu mücadeleyi örgütlemeye çalışıyordu. Bu gruptan Kalpana Akter “sorun yalnızca yeni bir yasa yapmak ya da var olanı değiştirmek sorunu değil. Geçmişte işçiler ne zaman bir araya gelseler patronlar onlara acımasızca saldırıyor ve işçileri işten atmaktan hiçbir zaman çekinmiyorlardı” dedi. Bu nedenlerden dolayı sendikalar yapılacak değişikliklere ihtiyatlı yaklaşıyorlar.
Düzenlemeleri hayata geçireceğini söyleyen devlet, tıpkı dün olduğu gibi bugün de işçileri örgütleme çalışması yürüten sendikalara, bu çalışmalar içindeki öncü işçilere acımasızca saldırıyor. Dakka yakınlarındaki yaklaşık 100 tekstil fabrikası işçilerin direnişinin ardından kapatıldı. Polisler, işçileri dağıtmak için copla saldırdı. Öfkeli işçiler polisle çatıştı. İşçilerin baskısının ardından Rana Plaza’nın sahibi ve 5 ayrı tekstil fabrikasının patronlarının da aralarında olduğu 8 kişi tutuklandı.
Bangladeş devletinin geçmişi de temiz değil. 2010’da da daha iyi ücret ve daha iyi çalışma koşulları için sokaklara çıkan binlerce işçiyi ezen saldırıyı devlet organize etmişti. İşçilerin Dayanışması Merkezi’nden Kalpana Akter’in de aralarında olduğu 6 mücadeleci işçi önderi tutuklanmış ve kısa bir süre sonra serbest bırakılmıştı. Ancak fabrikaları tahrip ettikleri gerekçesiyle işçilerin yargılanmaları devam ederken, 2012’de evinden ayrıldıktan bir gün sonra cesedi bulunan sendikacı Aminul İslam’ın katillerinin bulunması için polisin hiçbir çabası yok! İşçiler ve sendikacılar, patronların ve katillerin değil mücadeleci işçilerin yargılanmasına öfkeliler. Akter, “polis soruşturma sürüyor dese de İslam’ın davası hiçbir yerde yürütülmüyor” dedi.
Bangladeş’teki bu katliam ne ilk ne de sondur. Hatırlayalım, 2012’nin Kasım ayında 112 işçi Dakka’daki bir tekstil fabrikasında çıkan yangında ölmüştü. Fabrikada acil çıkış kapısı yoktu ve 8 katlı binanın yalnızca 3 katı yasalara uygun olarak inşa edilmişti. Bangladeş’te 5 bin tekstil fabrikası ve 3,6 milyon tekstil işçisi var. 2005 yılından bu yana Bangladeş tekstil sektöründe fabrika yangınları, bina çökmeleri sonucu resmi rakamlara göre 1.800 işçi hayatını kaybetti. Binaların yangın merdivenleri ya da acil çıkış kapıları yok. İşçiler, yangının ardından ya üst katlardan atlamak zorunda kalıyor ya boğuluyor ya da kapana kısılmış gibi yanarak can veriyorlar.
Tüm bunlar da gösteriyor ki kapitalistler için işçilerin canının hiçbir kıymeti yok. Kapitalistlerin kâr hırsının kurbanı olmamak için, yalnızca ulusal ölçekte değil uluslararası ölçekte de işçi mücadelesini yükseltmek gerekiyor.