
Egemen güçlerin birbirleriyle olan çıkar çatışmalarının faturasını her zaman olduğu gibi işçi-emekçi halklar ödüyor. Çocukları ölen anneler, öksüz kalan çocuklar, kolları, bacakları kopan insanlar, ölümler, acılar… Bütün bunları yaşamak hep halklara kalıyor. Birbirine düşman edilen halkların aslında hiçbir alıp veremediği yok. Küçücük bir azınlığın çıkarları için bu yaşananlar. Artık dünyada belli bir “düzeye” gelen Türkiye, daha büyümek için savaş politikalarını sürdürüyor. Büyük bir kapitalist ülke olma yolunda hızla işçi-emekçi sınıftan insanların cesetleri üzerine basarak yükseliyor. Oysa bizim Suriye’de çiftçilik yapan ya da bir fabrikada çalışan işçi kardeşimizle ne sorunumuz olabilir. Çektiğimiz sıkıntılar ve acılar o kadar ortak ki, ancak çözümü için diyalog kurabiliriz. O zaman bu kan, bu vahşet, bu cehennem nedir diye sormak lazım. Türkiye’de yeni bir silah üretildiği zaman ağızlarından salyalar saçarak haber yapan burjuva medyanın haberlerini okurken, bununla övünmek yerine o silahların mutlaka bir gün bir işçi ya da bir köylü çocuğunun kafasını gövdesinden koparacağını düşünmeliyiz.
Kapitalizmin sebep olduğu böylesi vahşetlere ancak örgütlenerek ilerleyeceğimiz yeni bir dünya ile dur diyebiliriz. Eğer ortada bir savaş olacaksa bu işçi-emekçi halkların birbiriyle değil, bizleri birbirimize kırdıran egemen güçlere karşı savaşı olmalıdır.