
Ben hizmet sektöründe çalışan bir işçiyim. Türkiye genelinde yaklaşık 5 bin personeli olan bir insan kaynakları firmasında çalışan bir arkadaşım var, aynı zamanda komşuyuz. Anlattıkları yabancısı olmadığım şeyler, ama yine de dehşete düştüm. Kısa bir süre önce işten çıkartmalar ile ilgili toplantı olacağı ve mesaiye başlamadan 1 saat önce işyerinde hazır bulunmaları gerektiği söylenmiş. Şimdi sözü arkadaşıma bırakıyorum:
Söyleneni yaptık. Toplantı başladı ve tüyler ürpertici sözler duymaya başladık. Birkaç hafta önce personelden sorumlu bir çalışan, kendilerine bağlı ama başka şirkette, yani sahada çalışan bir işçiyi, hiçbir neden göstermeden telefonla arayarak “artık işe gelmene gerek yok, iş sözleşmeni feshediyoruz” diyerek işten çıkardı. Bunun üzerine işçi “yıllardır çalıştığım yerden telefon ile aranıp ‘işe gelme’ denmesi nasıl bir iştir?” dedi ve hakkını aramaya başladı. Bu konu genel müdürlere, üst düzey yöneticilere kadar ulaşınca acil toplantı kararı alındı. Toplantının konusu şuydu: “Bir işçi işten en iyi nasıl çıkartılır?” Yaklaşık 4 saat süren bu toplantıda, “bu kadar da olmaz” dedirten cümleler duymaya başladım. Anlatılanların bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“İşçi haklı bile olsa onları rahatlıkla işten çıkartabilirsiniz, yeter ki ona nasıl davranacağınızı ve onu işten nasıl çıkaracağınızı iyi bilin. İşçiye yumuşak davranacaksınız, onlar cahiller. Kimi köyden gelmiş, kimi ailesinin akrabasının yanında… Çalışmaya mecburlar. Çünkü paraya muhtaçlar. Öncelikle bunu iyi bilin ve çıkarırken işinizi zorlaştırmasın diye yumuşak laflarla kandırmaya çalışın, uyanmasın. Diyelim ki işçiyi işten çıkardınız ve ona tazminat ödemek zorundasınız. İşin tekniğini iyi bilirseniz 5 bin lira ödemeniz gereken bir işçiye, onun zaaflarını kullanarak 500 lira bile verip gönderebilirsiniz. Meselâ bir işçi var ve bu işçiyle çalışmak istemiyorsunuz. Sıkın elini, teşekkür edin gönderin. Yoksa sorun çıkartırlar. Onlar çete gibidir. Gelir dağıtırlar şirketi, size-bize zarar verirler. Sakın bu insanları kışkırtmayın. Hele doğudan geldiyse, hele biraz asiyse korkun, onlardan her şey beklenir.Ama en önemlisi işçiler koyunlara benzer. Bir koyunu en iyi nerede kesersin? Mezbahada, yani kendi yerinde! Siz de işçileri öyle düşüneceksiniz; koyun gibi. Onlara öyle telefon etmeyeceksiniz ya da sahada yanlarına gidip ‘artık gelmene gerek yok işten çıkarıldın’ demeyeceksiniz. Onları şirkete getireceksiniz yani mezbahasına! Yoksa işçi bulunduğu yerde tabi ki ayaklanır. Siz onu buraya getirin, biz o işçiyi kandırmasını biliriz. Bir bakmışsınız o işçi güle eğlene istifa dilekçesini imzalamış. Siz yeter ki işin o kısmını bize bırakın, yeter ki onları bir şekilde kandırıp şirkete getirin, burada kesme işini biz yaparız.”
Bu konuşma bu şekilde epeyce sürdü ama bu kadarı bile insanın kanını dondurmaya, öfkelendirmeye yeter de artar bile. Patronlar ve onların temsilcileri biz işçileri birer hayvan gibi görüyorlar. İşleri olduğu vakit bizlerden her türlü biçimde faydalanıyorlar. İşlerine gelmediğinde ise kurbanlık bir koyundan farksız oluyoruz onlar için. Canlarının istediği zaman ve istediği gibi kapının önüne koyabiliyorlar. Eğer örgütlü değilsek, çalıştığımız yerlerde işçi arkadaşlarımızla birlikte hareket edemiyorsak, maalesef patronların bu iğrenç oyunlarına kanabiliyor veya hakkımızı savunamıyoruz. Giderek yaygınlaşan ve yasallaştırılmaya çalışılan taşeronlaştırmayla ve özel istihdam (kölelik) bürolarıyla patronlar biz işçileri daha kolay işten atabilecekler.
Biz işçilere reva görülen tüm bu haksızlıklara ve insanlık dışı uygulamalara karşı artık sesimizi çıkarmanın vakti gelmedi mi? Birleşmenin, birlik olmanın ve gücümüzün farkına varmanın zamanı gelmedi mi? Artık değersiz kurbanlık koyunlar olmadığımızın, dünyanın tüm güzelliklerinin bizim ellerimizin eseri olduğunun farkına varalım. Dağınık koyun sürüsü değil, örgütlü işçi sınıfı olduğumuzu patronların yüzüne bir tokat gibi çarpalım. Çünkü birleşen işçiler asla yenilmezler.