Sözleşmeli işçilik, taşeronluk sistemi derken biz işçilerin zaten zor olan yaşam koşulları giderek daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bu gün pek çok işçi için ne yazık ki kadrolu bir işte çalışmak hayal oldu. Eskiden farklı yerlerde çalışan işçiler bir araya geldiklerinde birbirlerine ilk olarak ne kadar maaş aldıklarını sorarlardı. Oysa şimdi ilk sorular “kadrolu musun yoksa sözleşmeli misin?” ya da “taşerona mı bağlısın?” oluyor.
Patronlar için dikensiz gül bahçesi yaratmaya kendini adayan sermaye hükümeti, çıkardığı her yeni yasayla işçileri her geçen gün biraz daha sefalete, yoksulluğa, ağır çalışma koşullarına sürüklüyor. Sözleşmeli işçilikle işçilere 6 ay, 11 ay işini gördüren, onları iliğini sömürene kadar çalıştıran patronlar, işleri biter bitmez “kıdem tazminatı yükünün” altına girmeden kolayca kapının önüne koyuyorlar işçiyi. Kimi zaman da sözleşmeli çalıştırdıkları işçileri kadrolu işçilere karşı kullanıyorlar. Sözleşmeli işçilerin en büyük hayalinin kadroya girmek olduğunu bilen patronlar bunu sonuna kadar kullanıyorlar. Örneğin sözleşmeli işçiye kadroya kalma durumunun tamamen o işçinin performansına bağlı olduğunu, ne kadar çalışıp fazla mesailere itirazsız kalırsa, üretim adetlerini yükseltirse kadroya alınacağını vaat ediyorlar. İşçiler de bir umut belki kadroya alınırım diye gece gündüz demeden fazla mesailere kalıp, hastalandıklarında bile seslerini çıkarmadan çalışıyorlar. Böylelikle patronlar kadrolu işçiyle sözleşmeli işçiyi birbirinden ayırmış oluyorlar. Ancak sözleşmeli işçiler ne kadar çok çalışsa da, ne kadar çok mesaiye kalsa da kaçınılmaz son değişmiyor. Sonuç yine 3 ay, 5 ay sonra işsizlik, yine yoksulluk oluyor.
Sözleşmeli işçiler belki kadroya kalırım umuduyla uzun ve ağır çalışma koşullarına boyun eğerek sağlıklarını yitiriyorlar. Oysa patronlar ne işçinin birkaç ay sonra işsiz kalmasını ne de kaybettiği sağılığını önemsiyorlar. Onların düşündükleri tek şey daha çok kâr, daha çok para. Devlet ve hükümet yetkililerinin tek düşündükleri şey patronlara daha fazla kolaylık sağlamak! Ee malum, patronların gözleri paradan başka hiçbir şeyi görmüyor. O zaman bu işçileri kim düşünecek, kim işçiler için bir şeyler yapacak sorusu geliyor insanın aklına. Bu sorunun yanıtını öyle uzaklarda aramaya gerek yok. Bize bizden başka, işçiden başka sahip çıkacak kimse yok. Artık bunun farkına varalım. İşçinin işçiden başka dostu yoktur. O halde bir araya gelmeli, kendimiz ve çocuklarımız için insanca yaşanır bir dünya ve gelecek yaratmak için mücadele etmeliyiz. Bizler birleşmediğimiz takdirde gelecek günler işçilere daha kötü günlerin yaşanacağını fısıldıyor. Bunu tersine çevirebiliriz, yeter ki “artık yeter” diyerek örgütlenelim ve mücadele edelim.