Ben 18 yıldır bir gıda fabrikasında çalışıyorum. Yaşadığım zorlu işçilik hayatımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
İşe ilk başladığımda çok sevinmiştim. İşimi kaybetmemek için gereken çabayı sarf ediyordum. Çünkü fabrikada sürekli işçi çıkarıyorlardı. İşsiz kalmamak için önceliğimi hep işe veriyordum. Oturmak yasaktı, sürekli ayakta çalışıyorduk ve çok aktif olmak zorundaydık. Makinelerle yarış yapıyorduk. İşçilerin birbirleriyle konuşmaları da yasaktı. Ancak yemek saatinde birbirimizle konuşuyorduk. Bu tempo ile çalışma sonucu birçok işçide çeşitli hastalıklar ortaya çıktı. Ben de bel ve boyun fıtığına yakalandım, ayrıca kolumda sinir sıkışması ortaya çıktı.
Zaman geçtikçe fabrikada bazı değişiklikler oldu. Önce fabrika sahipleri değişti. Sonra makineleri daha hızlı çalıştırmaya başladılar. Çok sayıda yeni işçi işe alındı, eski işçiler işten atıldı. Daha çok ürün çıkartmak patronlar için hep ön plandaydı. İnsanların sağlıkları en son sıradaydı. Bizi hep daha çok ürün çıkartmaya, fireleri önlemeye ve disiplinli olmaya zorluyorlardı. Maaşlarımızsa yerinde saymaya devam ediyordu. Yıllardan beridir hep asgari ücretin biraz üstünde ücret alıyoruz.
Ekmek artık aslanın ağzında değil, midesinde. Durum böyle olunca bizim için önemli olan bazı şeyleri görmez olduk. Fabrikadaki bu olumsuz durumlara boyun eğmek zorunda kaldık. Bizleri ancak bizler anlarız. Bundan dolayı birlik olmalıyız. Sesimizi ancak birlik olursak duyurabiliriz. Bunu da fabrikalarda örgütlü çalışarak yapabiliriz. Sendikalar ve UİD-DER gibi örgütlerde çalışmalıyız. Çünkü örgütlü olursak konuşabilir, sağlığımızı koruyabilir, yaşadığımız zorluklara ve düşük ücretlerimize itiraz edebiliriz.