
Dün markete bir şeyler almak için gittiğimde her zaman yaptığım gibi her reyonda işçilere “kolay gelsin, nasıl var mı bir gelişme?” diye sorarak dolaşıyordum. Kasap reyonunun önünden geçerken oradaki işçilerle de selamlaştım. Daha sözümü bitirmemiştim ki başındaki şapkası sağa kaymış, ter içindeki işçilerden biri eldivenli elinin tersiyle alnını silerek “size bir şey söyleyeyim mi? Burada yapılan tam tamına az işçiyle çok ciro. ‘Bir şey isteme, sesini çıkartma hep çalış’ diyorlar” dedi.
Yaşadıkları sorunları reyonun önünden geçen herkese duyurmaya çalışan işçiye “peki ne olacak böyle, bildiğiniz bir çözüm yolu var mı?” diye sordum. Yüz ifadesi kararsız haller aldı. Bir yandan hızlı, hızlı çalışırken bir yandan anlattı. “Bir iki adam daha verin desek olmaz der vermezler. ‘Çok çalış ciro yap’ derler, burada böyle. Dün 14 saat çalıştık. Gece eve giderken yolda sürekli işi düşünmekten çocuğuma çikolata almayı unuttum. Yürürken bugünün işinin planlamasını yapıyordum. Eve gittim çikolata o zaman aklıma geldi. Yemek yedim. Yemeğin başında uyuyakalmışım” dedi. “Kolay gelsin” deyip uzaklaştım. Aynı işçi kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. “Gece rüyamda et kesiyorum. Yolda yürürken, yemek yerken gözümün önünden ciro geçiyor. Ciro, ciro, ciro” diye sürekli konuşuyordu. Sustuğunu fark ettiğimde sanırım müdürleri gelmişti.
Dolaştığım her reyonda ve kasalarda çalışan işçilere benzer sorular sordum. İstisnasız hepsi aynı sorunlardan yakındılar. “Şu kadar ciro yaparsan şu kadar prim alırsın, istenilen ciroyu yapamazsan prim alamazsın. Açık verirsen maaşından kesilir, alış-veriş yapanlara iki poşet gerekirken bir poşet ile gönderirsen ‘aferin’ alırsın. Müşteri ile tartışırsan ‘iş gömleğini çıkarıp gitsin’ diyorlar” diye cevap veriyor soru sorduğum her biri.
Bu marketler zincirinde de başka marketlerde de, başka bir sektörde çalışan işçilerle tek tek konuşsanız benzer yakınmalara, kendine ve yan yana çalıştığı işçi kardeşlerine güvenmediğine şahit olursunuz. Bu yakınma ve güvensizlik işçileri henüz genel olarak bir toplu arayış içine doğru çekebilmiş değil. Milyonlarca sendikasız, örgütsüz işçi aynı şekilde düşünüyor. Ama bu düşünce sessiz düşüncedir. Bu sessiz düşünce ancak her işyerinde işçilerden bir ikisi “Yeter artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi!” diye düşünmeye başladığında ses bulur. Tıpkı bugün UİD-DER’de yer alan ve geçmişte grev ve direniş yaşamış sayısız işçinin sesli düşüncenin, yani örgütlü mücadelenin içerisinde yerini alması gibi onlar da mücadelede yer alıp kendine ve yanındaki işçi kardeşine güvenecektir. Bunun olabilmesi için işçiler örgütlü mücadeleye atılıp hakları için mücadele yolunu seçmelidirler. O zaman işçiler gece gündüz patronun cirosunu, poşetini düşünmek yerine, insan gibi çalışmak, inan gibi yaşamak ve sevdiklerine zaman ayırmayı düşünecekler.