
Uzun bir zamandır “90 kuşağı” üzerine tartışmalar yapılıyor. Gezi Parkı eylemine katılan ve çoğunluğunu tuzukuru kesimlerin çocuklarının oluşturduğu gençlerin “90 kuşağı” olduğu ve bu kuşağın başka bir kuşak olduğu anlatılıp duruyor. “90 kuşağı bambaşka, öyle örgüt mörgüt de yok” denilerek örgütlü olmanın yanlış bir şey olduğu pompalanıyor. Sanki örgütsüz olmak çok iyi bir şeymiş gibi, sınıf bilincinden uzak öğrenci “90 kuşağı”nın bu davranışlarına övgüler dizildi, hâlâ da diziliyor.
İyi de “90 kuşağı” sadece Gezi Parkı’na katılan örgütsüz öğrenci gençlikten ibaret değil ki. Biz de “90 kuşağı”ndanız ve sınıf bilinciyle büyüyen işçileriz. Akla karayı bir tutamazsınız. Mesela ben bir işçi çocuğu olarak ailemin diğer fertleri gibi fabrikalarda çalışıyorum. Fabrikada çalışan her işçi gibi ben de sorun yaşıyorum. Düşük ücret, uzun saatler boyunca yorucu çalışma, alınmayan iş güvenliği önlemleri… Fakat tek başına olduğunda ve bireysel-örgütsüz davrandığında bu sorunları çözemezsin. Patronlar karşısında tek başına bir hiç olursun ancak. İşte bu yüzden biz “90 kuşağı”nın işçileri olarak örgütlü davranmanın bir zorunluluk olduğunu yaşayarak görüyoruz.
İşte bu yüzden işçi çocuğu olarak doğan ve işçi olmaktan gurur duyan “90 kuşağı”nın ferdi olarak, örgütsüzlüğü bir maharetmiş gibi gösterenlere öfke yağdırıyorum. Yıllardır fabrikalarda başımıza gelen felaketleri, biz zaten örgütsüz olduğumuz için yaşıyoruz. Bu yaşadıklarımızın neden kaynaklandığının biz farkındayız. Tek başına kalmanın kör bir karanlık olduğunun bilincindeyiz.
İşçi gençliğinin “90 kuşağı” ile Gezi Parkı eylemlerinde örgütlü olmaktan uzak duran tuzukuru kuşak aynı değildir ve bir kefeye konamaz. Düzenin farklı cepheleri kendisi gibi bir kuşak yaratmak istiyor, fakat biz işçiler olarak örgütsüzlüğe asla prim vermeyeceğiz. Fabrikalarda örgütlü olmaya devam edeceğiz.
Yaşasın Örgülü Mücadelemiz!