
Merhaba arkadaşlar. Ben Cerrahpaşa’da çalışan bir sağlık işçisiyim. Çalıştığım bölümde hastalarda kanser şüphesi varsa çektiğimiz filmlerle kesinleşiyor. Bize gelen bir hastaya önce kanser hastalığı şüphesinin nasıl konulduğunu ve devam eden süreci soruyoruz. Size bir kanser hastasının hikâyesi üzerinden Türkiye’deki sağlık sisteminin insanlara nasıl acılar çektirdiğini anlatacağım.
57 yaşında olan M amca akciğer kanseri şüphesiyle bize geldi. Yaşına göre çok daha yaşlı, yıpranmış ve zayıflığından gözleri yuvalarından çıkacak gibi görünen amca Muş’ta yaşıyor. Kendi hastalığından habersiz amcanın yanında, inşaatta çalışan 16 yaşında oğlu vardı. Amca konuştuklarımızı duymasın diye oğlunu yanıma çağırdım ve sordum, “ baban ne zamandan beri bu hastalıktan şikâyetçi?” Çocuk yarım bir Türkçe ile ürkek bir şekilde şunları söyledi:
“Abla babam da benim gibi inşaatta çalışıyor. Yaklaşık beş yıl önce öksürüyordu. Doktora gitti. Bir şeyin yok dediler. Öksürük şurubu verip gönderdiler. Babam bu öksürükle üç yıl daha çalıştı. Öksürük artınca babamı işten çıkardılar. Babam memlekete döndü. Evde çalışacak kimse olmadığı için iki yıldır ben çalışıyorum onun yerine. Babam memlekete gittikten sonra hastalığı devam etti. Muş’taki bütün doktorlara gösterdik. O da yetmedi çevre illerdeki eğitim araştırma hastanelerine de gitti. Ben kazandığım bütün parayı babam iyileşsin diye hastanelere yatırdım. İnşaatta sigorta yapılmadığı için devlet hastanelerine de para vermek zorunda kaldık. Zaten götürdüğümüz her hastanede bir tahlil ya da bir film için yaklaşık iki hafta sonraya zaman veriyorlardı. Bu şekilde tam bir yıl dolaştık. Sonra baktık olacak gibi değil, elimize hiçbir sonuç verilmiyor, babamı aldım İstanbul’a getirdim. Önce Bakırköy’e gittik. Randevumuz olmadığı için almadılar ve geri döndük. Randevu için 182’yi aradık. On gün sonraya randevu verdiler. Bir şey diyemedik. Bir hafta sonra doktora gittik, doktor film ve tahlil istedi. İstediği tahlilleri yaptırmak için laboratuara gittik. Kanı verdik ama film için yine bir hafta sonraya randevu verdiler. Ona da sesimizi çıkarmadık. Bir haftamız doldu. Gittik filmi çektik. Biz sonuçları alıp gidelim derken sonucu almak için de bir hafta beklememiz gerekiyormuş. Yine bekledik. Yaklaşık iki yıldır bekliyoruz. Bir hafta gözümüze batmadı bile. Sonuçları aldık doktorumuza gittik. Kapıdaki sekreter kontrol süremizin dolduğunu ve tekrar randevu almamız gerektiğini söyledi. Yalvardık yakardık ama bizi içeri almadı. Mecburen geri döndük. Tekrar randevu için 182’yi aradık. Yine on gün sonraya randevu verdiler.”
Çocuk bunları anlatırken insanların canını hiçe sayan sağlık sistemini ve bu sistemi kuran patronları düşündüm. Bizlere reva gördükleri hayatı düşündüm. O arada M amcayı bir arkadaşım film için içeri çağırdı. Çocuk ise başına gelenleri anlatmaya devam ediyordu:
“Randevu günümüzde doktorumuza gittik. Doktor filmlere baktı. Bir kâğıda başka bir doktorun adını yazdı. Vakit kaybetmeden ona gitmemizi söyledi. Doktoru sorduk soruşturduk. Cerrahpaşa’da profesörmüş. Biz de acele bir şekilde Cerrahpaşa’ya geldik. Ama profesör yoktu. Sekreteri bize bir adres verdi, muayenehanesinin adresini. Aldığımız adresi sora sora bulduk. İçeri girdik. Girişte bulunan bir kadın muayenenin paralı olduğunu söyledi. Ben anlam veremedim. Çünkü devlet hastanesinde çalışan bir doktor. Ama bizden para alıyor, sonra muayene ediyor. Tek derdim babamı kurtarmak olduğu için parayı verdim. Profesörün odasına girdik. Filmlerimize baktı. Ve babamın akciğerinden parça alınması için bizi tekrar Cerrahpaşa’ya gönderdi. Biz de geldik parça aldılar. İki hafta sonra sonucunu aldık. Tekrar profesöre gittik. Yine para istediler. Yine verdim. Ve babamın akciğer kanseri olduğunu ve geç kalmış olduğumuzu söyledi. Sonra da bizi size gönderdi.”
Bunları anlatırken gözleri doldu ve gözüme bakarak “abla iki yıldır bizim gitmediğimiz doktor kalmadı, biz mi geç kaldık yoksa onlar mı doğru dürüst bakmadılar?” dedi. Gözlerinden yanaklarına yaşlar akmaya başladı. Ben dayanamayıp film çekilen alana geçtim.
Sorduğu soruyu düşünürken, o arada babasına çektiğimiz filme baktım. Durum içler acısıydı. Kanser adamcağızın bütün vücuduna yayılmış. Evet, gerçekten geç kalınmış. Yani bir işçi daha bu sisteme kurban edilecek.
Patronların kâr amacıyla kurduğu bu sistem biz insanları işyerlerinde uzun, yorucu ve güvencesiz çalışma koşullarıyla yaşamaya mecbur kılarken, diğer taraftan da sağlığımızdan edip canımızı alıyor. Çürümüş olan bu düzende insanlar için değil, kâr için sağlık hizmeti veriliyor.