Analarımızın hakkını ödeyemeyeceğimizi düşünürüz. Analar çocuğunu koruyan, büyüten, konuşmayı öğreten, kısacası ona emek verenlerdir. Özellikle işçi sınıfının anaları büyük cefa çekerler. Sonunda ise, emek verip büyüttükleri çocukları patronlar sınıfının ücretli köleleri haline gelirler. Çocuklar da anaları gibi, sömürü düzeninden kurtulamazlar. İşte bunu gören nice işçi anası, kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele etmiştir ve etmektedir. Bunlardan biri de Amerikalı Jones Ana’dır. Amerikalı işçilerin Jones Ana’sı da tüm işçileri kendi çocuğu olarak görüp, onların mücadelesine kendini adamış yiğit bir kadın, bir işçi önderidir. 93 yıllık ömrünün yarısından fazlasını işçilerin mücadelesine adamıştır.
Jones Ana, 1837 yılında doğar. 1867’de ABD’nin Memphis (Memfis) şehrinde ortaya çıkan humma salgınında eşini ve 4 küçük çocuğunu kaybeder. Bu salgında her zaman olduğu gibi yoksullar hayatını kaybetmiştir. Yaşadığı bu acı kaybın ardından hayatını devam ettirmek zorunda olan Jones Ana, Şikago’ya yerleşir ve burada terzilik yapmaya başlar. Burada tuzukuru zenginlere terzilik yaparken, şehrin öteki yüzü olan yoksulluğa tanık olur. “Zenginlerin sıcacık refahıyla yoksulların sefaleti arasındaki zıtlığın ona acı verdiğini” söyler. Mücadele etmeksizin hiçbir şeyin değişmeyeceğinin iyice farkına varan Jones Ana, Büyük Şikago yangınında dükkânıyla beraber her şeyini kaybettikten sonra, bütün yaşamını işçilerin mücadelesine adar. Artık yüz binlerce çocuğu ve binlerce evi vardır!
1902 yılında, 65 yaşında olan bu ak saçlı, gözlerinin içi gülen cesur kadın, patronlar tarafından “Amerika’nın en tehlikeli kadını” ilan edilir. Oysa işçiler onu “ana” diyerek sahiplenirler, severler ve sayarlar. “Madencilerin meleği” bu yaşlı kadın, nasıl olup da patronlar için “tehlikeli kadın” olmuştur? Bu sorunun cevabı bizzat onun yaşamıdır.
1800’lü yıllar Amerika’da işçilerin çalışma ve yaşam koşullarının en ağır olduğu yıllardır. Çocukların dahi maden ocaklarında, 12 saate varan vardiyalarla çalıştırıldığı, işçilerin ancak açlıktan ölmeyecek kadar bir ücret aldığı, sendikalı olmanın çoğu zaman büyük bedeller ödemeyi gerektirdiği yıllarda Jones Ana, şehir şehir gezerek işçileri örgütler. Maden işçileri başta olmak üzere iplik, hazır giyim, demiryolu ve çelik işçilerinin mücadelesine destek verir. Nerede bir grev varsa Jones Ana oradadır. Hakları için mücadele eden işçilerin yanındadır. 8 saatlik işgünü, sendika ve grev hakkı başta olmak üzere bugün sahip olduğumuz pek çok hakkın elde edilmesinde büyük payı olan ABD’li işçilerin verdiği mücadelede Jones Ana’nın da emeği vardır. Üstelik bu yıllarda verilen mücadelelerin bedeli işten atılmaktan çok daha büyüktür. Hakları için mücadele eden işçiler evlerinden olur, hapishanelere atılır, hatta öldürülürler. Jones Ana da pek çok kez ölümle tehdit edilir, mahkemelere çıkarılarak tutuklanır. Ancak egemenlerin hiçbir çabası onu mücadelesinden alıkoyamaz.
O yıllar aynı zamanda kadınlar için de zor yıllardır. Özellikle emekçi kadınlar için yaşam çok daha zordur. Kadınlara biçilen toplumsal rol evle iş arasında gidip gelmekten ibarettir. Hiçbir konuda söz söyleme hakları yoktur. En basitinden 1920 yılına kadar kadınlara oy hakkı bile verilmez. İşte bütün bu engellere rağmen Jones Ana’nın bir emekçi kadın olarak mücadelede en önde yer alması gurur vericidir.
İşçilerin Jones Ana’sı patronların açgözlülüğünün kurbanı olan çocuk işçilerin durumuna da kayıtsız kalamaz. Ellerini, parmaklarını kaybetmiş, küçücük bedenlerinin üzerinde yaşlı insan kafaları taşıyan bu çocuklara her baktığında yüreği sızlar. Ağır çalışmaya dayanamayan çocukların çökmüş bedenleriyle makinelerin altında uyuyakaldığına ve ustabaşılar tarafından dövüldüğüne tanık olur. Çocuk işçiliğinin yasaklanması için bu çocuklardan bir grup oluşturarak ülke çapında bir tura çıkar. Pek çok kentte yürüyüşler, konuşmalar yapar. Bir keresinde “patron köşklerinin, bu çocukların kırılmış kemikleri, titreyen yürekleri ve eğik başları üzerine inşa edildiğini, onların kısacık yaşamlarının, başkalarını zengin etmek için harcandığını” anlatır. Verilen mücadele sonucunda 14 yaş altındaki çocukların çalışması yasaklanır.
Jones Ana, patronların ve onların uşaklarının kendisini satın almasına asla izin vermez. 80 yaşını geçtiğinde bile kenara çekilmeyi düşünmez. İşçilerin kendisini çağırdığı her yere gitmeye devam eder. Son nefesini verdiği ana dek tüm işçilerin refah ve mutluluk içinde yaşayacağı güzel günlere olan inancını korur. 83 yaşında yazdığı öz yaşam öyküsünün son cümlesi onun bu inancının ifadesidir: “Gelecek işçilerin güçlü, nasırlı ellerindedir.”