
Geçen hafta resmi gazetede yayınlanan ve sendikalılık oranlarını içeren veriler; bir süre sonra işçilerin yarısından fazlasının yetkili sendika dahi bulamayacağını açıklıyor.Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’yla getirilen düzenlemeler, zaten diplerde seyreden sendikal örgütlülüğe bir darbe daha indirmişti.
6356 sayılı yasanın ardından sendikaların gerçek üye sayısı açıklanmış ve yüzde 1 işkolu barajı uygulanmıştı. Buna göre, daha önce işkolu barajını aşan yedi sendika barajı aşamamış ve toplu sözleşme imzalayabilme yetkisini yitirmişti. Yasa, mevcut toplu sözleşmenin olduğu işyerlerinde bir sefere mahsus olmak üzere toplu sözleşme yapılabilmesine müsaade ediyordu.
DİSK-AR’ın derlediği verilere göre, Ocak ayından bu yana, daha önce işkolu barajının altında olan Hak-İş’e bağlı kimi sendikalar barajı aşarak yetki kazandı, işbirlikçi bir anlayışla kurulan sendikaların önü açılıyor.
2018 yılı Temmuz ayında barajın yüzde 3’e çıkacağını hatırlatan DİSK-AR raporuna göre; inşaat işkolu, ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolu, hava, kara ve demiryolu ulaşımı işkolu, konaklama ve eğlence işkolu, basın, yayın ve gazetecilik işkolu, gemi yapımı ve deniz taşımacılığı, ardiye ve antrepoculuk işkolu, sağlık ve sosyal güvenlik işkollarında yetkili sendika kalmayacak. Ayrıca sekiz işkolunda da toplu iş sözleşmesi imzalayabilen tek bir sendika kalacak ve işçiler bu sendikalara mahkûm edilecek.
Tüm bu saldırılar, sermayenin küresel çapta işçi sınıfına yönelttiği saldırıların yalnızca bir parçasıdır. Patron partisi ve sömürücülerin hizmetkârı AKP de doğal olarak, sermaye işçileri rahat rahat sömürebilsin diye tüm örgütlülüğü ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yani AKP’nin “özgürlükçü sendikal mevzuatı”, sermaye için özgürlükler getiriyor.
Evet, hükümet üzerine düşeni icra ediyor da sendikalar ne yapıyor?
Sendikalar halen bu saldırıların “Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı” olduğunu söylemekle yetiniyorlar. Sendikalar yılbaşından bu yana yapılan 70-80 üyenin resmi verilere neden geçirilmediğine dövünüp ağlıyorlar. Milyonlarca işçi örgütsüzlüğün bataklığında sürünürken, yıllardır koltuklarına yapışan sendikacılar, şimdi feveran ediyorlar. İşçilerin haklarına saldıran hükümetlere, “bunu genel grev sebebi sayarız” blöfünden öteye geçemiyorlar. Böyle giderse, bıraktık genel grevi, grev yapacak işçi bulamayacaklar. Grevin de genel grevin de içini boşaltıyorlar. Örgütsüz bırakılan işçiler, patronlara karşı sendikalarını savundukları için işsiz kalıyor. Sendikalar gerçek anlamda işçilere sahip çıkmıyorlar. Hazırlıksız, güçsüz kalan işçiler yenildiklerinde sendikalara güvensizleşiyorlar. Aslında patron partilerinden birisinin arkasına takılmış durumda olan sendikalar, işçilere değil kendi hallerine yanıyorlar.Grevlere, direnişlere işçi sınıfı siyaset karıştırmamaya yemin etmiş bu sendikacılar, mücadelenin de önünü kesiyorlar. Bilinçli ve deneyimli işçilerin diğer işçilere ulaşmasının ve taban örgütlülüğünün gelişmesinin önüne geçiyorlar.
Bugün sendikal hareket tam anlamıyla krizdedir ve bu krizden çıkışın yolu, bugüne kadar yapılanları yapmamaktan geçiyor.