
Bugün arkadaşlarımla birlikte bir imza kampanyasına katıldım. Herkesin ortak bir sorunu olan, herkesin başına gelebilecek bir sorun için yani iş kazaları hakkında bir imza kampanyasıydı bu. Bazılarının kader, bazılarının dikkatsizlik diye tabir ettiği bu olay aslında toplumun büyük yaralarından biri. Önceleri ben de pek farkında değildim. Bu yaranın günlük hayatımızda ne denli büyük yer kapladığını araştırdıkça ve arkadaşlarımla bu konu üzerine tartıştıkça fark ettim. Ortalama her ay 100’ün üzerinde işçinin hayatını kaybetmesiyle ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan bu olaylar kader olamazdı.
Hepimizin evlerimizde bir tencere yemek kaynasın, çocuklarımız güzel bir gelecek sahibi olsun, bizlerin ulaşamadığı şeylere sahip olsun diye canla başla çalıştığımız şu ortamda böyle bir son düşünmek bile kötü ediyor insanı. İnsanları bilgilendirmek, bir şeylere çözüm olabilmek için Ankara Sakarya Caddesi’nde kampanyamız için bir imza standı kurduk. İnsanlardan imza toplarken bizlerin de başına gelebilecek bu kazaları ne kadar basite aldığımızın ufak da olsa farkına vardım. PEKİ, NEDEN BÖYLE? Düşündükçe bunun altında yıllarca bizlere aşılanan kaderciliğin, başımıza gelen kötü olaylara şanssızlık deyip geçmenin yattığını gördüm.
Devlet ve işletme sahipleri yani patronlar bu kazaların önüne geçebilmek için önlem alamaz mı? Her yerde “çağa ayak uydurun” diye konuşmalar yapılırken neden patronlar çağa ayak uydurmuyorlar ve eski makinelerle çalışmaya devam ediyorlar? Peki devletin bu işleri takip eden, insan sağlığını gözeten organları, kurumları yeterince denetleme yapmıyor mu? Tabii ki yapmıyor! Çünkü işçi sağlığını korumak için alınacak önlemler patronların kârlarını düşürüyor. İşçilerin canı onlar için çok ucuz, işçi ikinci sırada geliyor.
İşyerlerinde gerçek denetimler mutlaka yapılmalı. Kullanılan makineler işçi sağlığı gözetilecek biçimde gerekirse yenilenmeli. Bu sorunların çözümü ve iş kazalarına dur demek için çalışan UİD-DER’e çok teşekkür ederim.