HDP ve HDK Kadın Meclisi, 1 Aralık Pazar günü Şişli Kent Kültür Merkezi’nde Kadına Yönelik Şiddet, Cinsiyetçilik, Savaş ve Rojavalı Kadınların Deneyimi konulu bir panel düzenlendi. Panele HDP Kadın Meclisi’nden kadınların yanı sıra, Barış Anneleri, Mor Çatı Derneği, BDP’li kadınlar, ETHA’dan kadın gazeteciler, Ermeni, Süryani, Alevi Kadınlar ve UİD-DER Kadın Komitesi’nden kadın işçiler katıldılar.
Panelin açılış konuşmasını Sebahat Tuncel yaptı. Kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel şiddet anlamına gelmediğini, erkek egemen sistemin kadınlara yönelik ideolojik bir saldırısı olduğunu ifade eden Tuncel, bu saldırının evde, sokakta, işte, okulda, yani yaşamın her alanında görüldüğünü belirtti. Tuncel, AKP’nin kadın politikalarını da eleştirdi. AKP’nin kadınlara yönelik olarak çıkarmayı hedeflediği istihdam paketinde, ya da gençlere dönük evlilik teşviklerinde kadın sorununu çözmeye dönük eşitlik perspektifi olan bir politika yerine, kadını kontrol etmeye, eve kapatmaya dönük bir politika izlediğini söyledi. Tuncel, konuşmasını bitirirken “Kadına yönelik şiddet meselesi politik bir meseledir. Buna karşı mücadele de politik bir mücadele olmalıdır. Kadın kurtuluş hareketini güçlendirmek zorundayız” diyerek bir kez daha mücadele vurgusu yaptı.
Panelin 1. oturumunda konuşan Avukat Hülya Gülbahar, kadına yönelik şiddetin AKP iktidarı döneminde arttığını istatistiklerle anlattı. Ayşe Düzkan ise AKP’nin hem evde erkeklere hizmet edecek hem de işyerlerinde çalışacak kadınlar istediğini, buna uygun olarak da ev ekonomisine katkıda bulunacak ama hiç bir zaman kendi ayakları üzerinde duramayacak kadar ücret almaya dönük esnek çalışma modellerini hayata geçirmeye çalıştığını dile getirdi. Avukat Sevda Bayramoğlu ise işyerlerinde önemli sorunlardan biri olan, ancak daha yeni yeni konuşulmaya başlayan mobbing sorununa değindi. Özellikle emekçi kadınlar başta olmak üzere işyerlerinde mobbinge yani psikolojik saldırıya maruz kalan işçilerin bu saldırı karşısında yaşadıklarını anlattı. Özgüvene dönük saldırı, küçük düşürme, hakaret, sürekli başarısız olunduğuna dair söz, ima, bağırıp çağırma şeklindeki saldırıların mobbing olduğunu söyleyen Bayramoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son ana kadar kişi kendisini sorguluyor. Başarısız, yeteneksiz, aciz hissediyor. Ağır depresyona varan ciddi psikolojik sorunlar oluşuyor. Biz mobbing olduğunu anladığımız şikâyetler üzerinden davalar açıyoruz. Manevi tazminat talep ediyoruz. Henüz yetersiz olmakla beraber kazanılmış örnek davalar var.”
Nefret suçları, transfobi ve homofobi üzerine konuşan Esmeray ise bu sorunun “eğitim sorunu” olmadığını söyleyerek kendi yaşadıkları üzerinden devletin ve toplumun bakış açısını eleştiren ve sorgulayan bir konuşma yaptı.
Panelin 2. oturumunda HDP MYK üyesi Doç. Dr. Nazan Üstündağ savaşta ve çözüm/müzakere sürecinde kadınların yaşadıkları sorunları anlattı. Kürt hareketinin müzakere sürecinde kadını daha fazla katmaya dönük hamleler yaptığını söyleyen Üstündağ, AKP’de bunun tam tersinin yaşandığını, dolayısıyla kadınların müzakere sürecine katılmasının engellendiğini ifade etti. Avukat Meriç Eyüboğlu ise kadınların maruz kaldığı cinsel saldırı ve taciz sorununa değindi.
Panelin merakla beklenen konuşmacısı ise Yekitiya Star Sözcüsü Helime Yusif oldu. Rojava’da savaş, kadın direnişi ve kazanımları üzerine bir konuşma yapan Yusif, Rojava Devrimi’nin aslında Kadın Devrimi olduğunu söyledi. Kadının hem erkek şiddetine hem de savaştan kaynaklanan şiddete karşı mücadele vermek zorunda olduğunu söyleyen Yusif, bu konuda çok önemli adımlar attıklarını anlattı. Kürt, Arap, Süryani kadınların yer aldığı kadın meclisleri, kadın evleri ve akademiler kurulduğunu anlatan Yusif, kadınların burada öz savunma eğitimleri de aldıklarını belirtti. Yusif, konuşmasında şu sözlere yer verdi: “Savaş ortamında en çok kadınlar ve çocuklar mağdur oluyor. Mesela bizzat din adamları tarafından kadınlara tecavüzün helâl olduğuna dair fetvalar veriliyor. Bu nedenle oradaki örgütlü kadınlar pek çok yürüyüşler, protesto gösterileri düzenlediler. Bu saldırılar karşısında kadınların örgütlenmeleri ve mücadele etmeleri zaten kaçınılmaz olmuştu. Biz de kadınların yaşamlarını savunabilmeleri için kadın birlikleri oluşturduk.”
Kadınların anayasada yer almasını istediği 24 maddelik bir metin hazırladıklarını belirten Yusif, laik devlet ve kadınların siyaset ve toplumsal alanda yer alabilmesi, yönetimde en az %40 kadın kotası talepleri olduğunu dile getirdi. AKP hükümetine seslenen Yusif, “Hükümetin çetelere verdiği desteği geri çekmesini istiyoruz. Çünkü bu çetelerin saldırıları nedeniyle çocuklar ölüyor, kadınlar tecavüze uğruyor, topraklarından göç etmek zorunda kalıyorlar” dedi.
Yusif’in konuşmasının ardından forum bölümüne geçildi. Barış Anneleri’nin de konuştuğu forum bölümünde katılımcı kadınlar yaşadıklarını ve kadın sorununa ilişkin görüşlerini dile getirdiler. Forumda UİD-DER Kadın Komitesi adına yapılan konuşmada şu sözlere yer verildi:
“İçinden geçtiğimiz bu zamanda kadına yönelik şiddet çeşitli biçimler altında tüm dünyada yaygınlaşıyor. Bu sorun özellikle Türkiye’de ve emperyalist kapışmaların odağı olan Ortadoğu’da bariz bir biçimde derinleşiyor. Biz kadın işçiler olarak biliyoruz ki çalıştığı işte en düşük ücretleri alan, tüm sosyal hakları budanan, haksız savaşlarda en büyük acılara itilen, değersiz görülen, küçümsenen, tacize, tecavüze uğrayan, hakları için mücadeleye atıldığında cezalandırılan kadının asıl düşmanı kapitalist sömürü düzenidir. Kapitalizmde sömürü ve iktidar ilişkileri tüm toplumsal yapının iliklerine kadar işlemiştir. Toplumsal değer yargıları işte böyle bir düzen içerisinde şekilleniyor. Bu ilişkiler, kadınla erkek arasındaki ilişkiye dolaysız yansıyor. Kadın üzerinde kurduğu iktidar sayesinde tattığı üstünlük duygusu, erkeğin yetersizlik, güçsüzlük, tatminsizlik, aşağılık kompleksi gibi psikolojik bozukluklarına ilaç gibi geliyor. Bu iktidarın hissedilmesinin pek çok farklı biçimi olabiliyor. Egemen sınıfların halklar arasında yaydığı milliyetçi önyargılar da karşımıza ezme-ezilme ilişkisinin bir biçimini çıkarıyor. İşçi sınıfının kadınları hem sınıfsal hem de cinsel olarak çifte ezilmişlik altındayken Kürt kadınları ulusal kimlikleri nedeniyle bir kez daha eziliyorlar. Buna karşı mücadele eden Kürt kadınları, özellikle Rojavalı kadınlar cezalandırılmak isteniyor. Şiddetin her türlüsü ile karşı karşıya getiriliyor. Tüm bunların arkasında, kapitalist sömürü düzeninin varlığını devam ettirebilme çabası vardır. İşte başta erkeği olmak üzere tüm insanları insani değerlerden uzaklaştıran kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele bu nedenle olmazsa olmazdır. Elbette kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet kapitalizmle sınırlı olmayan, tarihsel kökleri olan bir sorundur. Ancak kapitalizm, çelişkileri, üzerini örterek derinleştirmiştir. Sömürülü toplumların en gelişmişi olarak insanlığı çürümeye, insani değerleri yok oluşa doğru hızla sürüklemektedir. Bu sömürü düzenine karşı, ulusal, cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı topyekûn bir mücadele yürütmeden kadınların kurtulması mümkün değildir. Kadına yönelik şiddet sorununun bu temelde düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz. UİD-DER Kadın Komitesi bu bilinçle kadınlar arasında pek çok çalışma yürütüyor. Fabrikalarda, işyerlerinde çalışırken yaşadığımız sağlık sorunları, ev işlerini yaparken emeğimizin görülmemesi, ev-iş çemberinde sıkıştırılmış hayatlar yaşamamız, çocuk bakımının sırtımıza yüklenmesi, aşağılanma, taciz, şiddet ve daha nice sorunumuza karşı kadın işçilerle bir araya geliyoruz. Türküyle Kürdüyle, kadınıyla, erkeğiyle bir bütün olan işçi sınıfına yönelik çalışmalarımızı bu bilinçle sürdürüyoruz. İşçi sınıfının kadın ve erkekleri, işçi mücadelesi içerisinde eşitliğin, dayanışmanın, omuz omuza geleceğe yürümenin güzelliğini yaşama şansı elde ediyor. Mücadeleci kadın ve erkek işçiler mevcut sömürü düzenini ve her tür eşitsizliği sorguluyor. Sınıflı toplumun varlığının devamını sağlayan değer yargılarıyla hesaplaşıyor. İşçi sınıfının mücadelesi içerisinde ter akıtanlar, eşitliğin ve dayanışmanın tadına varıyor. UİD-DER Kadın Komitesi işte bu nedenlerle kadın işçi-emekçileri kendi erkeklerine karşı değil, sömürü düzenine karşı mücadele etmeye çağırıyor. Kadın ve erkek işçiler sömürücü erkek egemen düzene karşı omuz omuza mücadeleye giriştiğinde kadın sorununun çözülebileceğine inanıyoruz. Ulusal, cinsel, sınıfsal sömürüye son vermek için mücadelemizi büyütüyoruz. Ve biliyoruz ki kadınlar mücadeleye katılmadan işçi sınıfı kurtulamaz. İşçi sınıfı kurtulmadan insanlık kurtulamaz.” |