Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği sitesinde yayınlanmıştır (https://uidder.org)


“Azrail’in Nefesini Ensemizde Hissettik”

Gebze’den bir metal işçisi

20.02.2014

“Azrail’in nefesini ensemizde hissettik.” Bu sözler döküm fabrikasında çalışan bir işçi arkadaşıma ait. Geçenlerde fabrikada yaşanan ve o vardiyadaki bütün işçilerin ölümüne sebep olabilecek bir kazayı anlatırken bu sözleri kulandı.

Çalıştıkları fabrikada ocağın altı delinmiş. Usta son anda gidip ocağın şalterini kapatınca bir facianın eşiğinden dönülmüş. Anlattığına göre 1500 derecede metal eriten ocak, altı delindiğinde bir bombadan farksız bir şekilde havaya uçabiliyormuş. O ocağın patlaması yanındaki diğer üç ocağın da patlamasına sebep olacağı için sadece o fabrika değil çevredeki bütün fabrikaları havaya uçuracak bir etkiye sahip olabiliyormuş. Bunları bana anlattığında olayın stresini hâlâ üstünden atabilmiş değildi.

Ben “bu nasıl oldu bir ihmal var mı sence?” diye sorduğumda, olayın ihmal yüzünden olduğunu anlattı. “Normalde bir ocağa en fazla yüz elli şarjdan sonra astar yapılması gerekiyor. Ocağın içindeki betonun yenilenmesi gerekiyor. Ama bizim fabrikada üretimin durmaması ve astar maliyetini minimuma indirmek için her ocağın astar süresi 200 şarj olarak belirlenmiş. Olayın olduğu ocak da 180. şarjındaydı. Yani olması gerektiği gibi 150’den sonra astar yapılsaydı bu olay olmayacaktı. Anlatınca hâlâ tüylerim diken diken oluyor. Düşünsene bizim vardiyadaki ve belki de çevre fabrikalardaki herkesin hayatı ustanın iki dakika erken davranması sayesinde kurtuldu.” “Şimdi nasıl yapılıyor, şarjları artık zamanında yapıyorlar mı?” dediğimde ise küfrü bastı ve şöyle dedi: “Yine 200 şarj ile devam ediyorlar, tek fark artık kontrollü bir şekilde yapılacakmış. Nasıl kontrol edeceklerse! Ocak sürekli çalışıyor. İki üç haftada bir Pazar çalışmadığında ise içinde metal olduğu için kontrol edemezsin. Ama yine aynı şekilde iki yüz şarj ile devam ediyorlar. Utanmadan bir de kurban kesiyorlar. Neymiş fabrika çok büyük bir kaza atlatmış, verilmiş sadakaları varmış, ucuz kurtulmuşuz. O zaman önlemleri alın, ne kaza olsun ne de kurban kesin!”

Arkadaşımın anlattığına göre, bu ilk değilmiş. Aynı usta daha önce de böyle bir olayla karşı karşıya kalmış. O zaman üretim müdürü gidip şalteri kapatmış ve ustaların hepsine “böyle bir şey olduğunda direk şalteri kapatın” demiş. Ustanın uyanık davranmasının sebebi de oymuş. Usta orada olmasaydı uzak bir yerde olsaydı ne olacaktı peki? Arkadaşımın sözleri özetler herhalde: “Ne olacağı var mı? Fabrikada o vardiyada bulunan ben dâhil yaklaşık 200 kişi, belki çevre fabrikalarda çalışan işçiler, yoldan geçen insanlar, köşedeki simitçi çocuk hepimiz patronun üç kuruş astar maliyetinden kaçması yüzünden pisipisine ölecektik.”

Bu olay bize patronların kâr hırsını ve işçilerin örgütsüzlüğünü gösteriyor. Patron üç kuruş daha fazla kâr edebilmek için iş güvenliği önlemlerini almıyor. 150 değil 200 şarjda astar yapıyorlar ki maliyet düşsün, ay sonunda kasaya daha fazla para girsin. Biz işçiler de örgütsüz olduğumuz için patronları iş güvenliği önlemlerini almaya zorlayamıyoruz. Hep “ben tek başına ne yapabilirim ki?” diye düşünüyoruz. Doğru tek başımıza hiçbir şey yapamayız. Ama işçi arkadaşlarımızla bir araya gelip örgütlenirsek, tek söz tek yürek olursak, ocağın 151. şarjında şunu diyebiliriz: “Ocağın astar zamanı geldi ya astarı yapın ya da biz çalışmıyoruz. Hiçbirimiz canımızı sokakta bulmadık!”


Kaynak URL: https://uidder.org/azrailin_nefesini_ensemizde_hissettik.htm