
Biz Suriye’nin Efrin şehrinden mülteci olarak çıkış yaptık. Savaştan önce güzel bir hayatımız vardı. Bölgemiz çatışma merkezlerinden uzak olduğundan pek sorunla karşılaşmadık. Efrin’de iş hayatı daha çok tarım ve hizmet sektörü üzerinden yürüyor. Meselâ kardeşlerimizin lokantası vardı, babamız ise Esad yönetimindeki devlet memurluğunun inşaat alanında çalışıyordu. Kadınlar da çalışıyordu. Kimse evde oturmazdı. Liseyi, üniversiteyi bitiren herkes çalışıyordu. Bölgemiz daha çok tarımla uğraşıyor. Buğday ve zeytin geçim kaynağımız. Özellikle zeytin üretimi yoğun olarak yapılıyor. Bunun yanında sabun imalathanelerinde çalışarak yaşıyoruz. Günlük çalışma süremiz 8 saati geçmiyor. Aslında kendi içine kapalı bir yaşam var Efrin’de.
Suriye’deki savaşın yaşamlarınızdaki etkileri neler oldu?
Öncelikle yaşadığımız toprakları terk etmek zorunda kaldık. İşimizden gücümüzden olduk. Bir işte çalışmak artık daha zor. Göç yaşamlarımızın bir parçası haline geldi. Meselâ Halep’te Kürtlerin yaşadığı bir mahalle tamamen göç edip bulunduğumuz bölgeye geldi. Halep’ten kaçanlar, Efrin’de kamu binalarında ve okullarda yaşamak zorunda kaldılar. Gıda ve sağlık sıkıntısını çok yoğun yaşadık. Yaşamak için ihtiyacımız olan her şey karaborsaya düştü. Bu olanlar yüzünden Türkiye’ye geçişler başladı. Yaşamlarımız gerçek anlamda çekilmez hale geldi. Düşünün ki doğup büyüdüğünüz coğrafyayı terk edip bilmediğiniz bir ülkenin şehirlerinde yaşamaya çabalıyorsunuz.
İç savaştan ve zulümden kaçarak Ankara’ya geldiniz. Bu süreçte neler yaşadınız?
Sınır hattından geçerken korkularınızla birlikte yeni bir toprağa ayak basıyorsunuz. O esnada geride çatışmalar var, silah sesleri geliyor ve eğilip kalkarak sınıra kadar gelmeye çalışıyorsunuz. Bu korku bile yeterli olabiliyor. Türkiye, geçiş iznimiz olduğundan dolayı problem çıkarmadı. Sonuçta böyle bir anlaşması vardı. Fakat bizi zorla mülteci kamplarına yollamaya çalıştılar. Kamplardaki koşulların çok kötü olduğunu bildiğimizden oraya gitmeyi reddettik. Ankara’daki kardeşimizin yanına geldik. Zaten kampa daha çok Arap halkı yerleştiriliyor.
Biz diğer Suriyeli mültecilere nazaran daha şanslı bir aileyiz aslında. Kardeşim 4 yıl önce Ankara’ya geldi. Buraların yaşam koşullarını biraz olsun öğrendiğinden çok problemle karşılaşmadık. Bu bölgede de çok Kürt ailesi var.
Türkiye’ye gelen diğer aileler ve tanıdıklarınızla iletişiminiz var mı? Göçler genelde hangi illere yapılıyor?
İletişimimiz çok yok. Daha çok facebook üzerinden iletişim kurmaya çalışıyoruz. Göçler daha çok İstanbul, İzmir, Mersin, Gaziantep şehirlerine yapılıyor. İstanbul başı çekiyor.
Dilini bilmediğiniz bir ülkede yaşamak zorunda kalmak ne gibi sıkıntılara yol açıyor? Türkiye’deki yaşam koşullarınızdan kısaca bahseder misiniz?
Yaşamak için çalışmak zorundasınız. En büyük sıkıntımız iş aramaya gittiğimizde karşımıza çıkıyor. Türkçe bilmediğimizden dolayı işe alınmıyoruz. Çalışsak da angarya işlere layık görülüyoruz. Dil bilmediğimiz için lokantalarda bulaşık yıkama gibi işler yapıyoruz. Erkeklerimiz atık kağıt toplama işini yapmaya çalıştılar. Koşulları kötü olduğundan bir süre sonra bıraktılar. Şimdi lokantada çalışıyorlar. Bu işi de tanıdık sayesinde bulduk. Biz kadınlar da çalışarak onlara yardımcı olmak istiyoruz aslında.
Türkiye’deki yaşam koşulları kesinlikle iyi değil. Çalışma saatleri çok uzun. Eşimiz ve kardeşlerimiz sabahın köründe evden çıkıp, gece geç saatlerde dönüyorlar eve. Suriye ile kıyaslayacak olursak burası çok kötü. Efrin’de 8 saat çalışıyorsun. Burada 12 hatta 14 saat...
Ankara’da milliyetçi-ırkçı saldırılarla yüz yüze geldiniz mi? Buradaki halkın size bakışı nasıl?
Biz diğer Suriyeli ailelere nazaran daha şanslı hissediyoruz kendimizi. Bulunduğumuz bu yerde (Mamak Türközü) böyle bir sorunla karşılaşmadık. Buradaki aileler önceleri bizden çekiniyor ve tedirgin oluyorlardı. Zaman geçtikçe birbirimize ısınmaya başladık. Hatta bizlere yardım etmeye bile başladılar. Eksiklerimiz soruluyor, çaya davet ediyorlar. Duyarlılar. Burada Kürtler ve Türkler yan yana yaşamayı öğrenmişler.
Suriyeli mülteci işçiler de Türkiye’de yaşayan diğer işçi kardeşleri gibi iş kazalarında ya sakat kalıyor ya da iş cinayetlerine kurban gidiyorlar. Sizin bu konudaki düşünceleriniz neler?
Bunları duyduğumuzda gerçekten çok üzülüyoruz. Bizim de yaşadığımız bölgelerde bunlar yaşanıyor. Türkiye’de çalışan bir tanıdığımız İstanbul’da çalışırken iş kazası geçirdi. Nerede çalıştığını hatırlayamıyorum fakat iş kazası geçirdiği için ayağına platin takıldı. Başka bir tanıdığımız ise kanalizasyonda çalışırken, nefessizlikten boğularak öldü.Burada iş kazası geçiren kardeşim ise parmağını kesti ve ameliyat için hastaneye gitti ama ameliyat olamadı. Suriye’ye gelip ameliyat olmak zorunda kaldı. Şimdi parmağını kullanamaz halde. İşçilerin hiçbir kıymeti yok gerçekten!
Suriyeli göçmenlerin sayısının 2 milyona ulaştığı söyleniyor. Bunların çoğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Özellikle kadınların yaşadığı sorunlar nelerdir?
Bu durumda kadınlar daha aciz duruma düşüyorlar. Kadının yükü daha da artıyor. Ankara’daki durum İstanbul ve İzmir’in koşullarından görece daha iyi. İstanbul’da kadınların birçok sıkıntıyla yüz yüze kaldıklarını duyduk. Biz burada çıkıp dolaşabiliyoruz, fakat oralarda bu söz konusu değil.
Çocuklarımız okullarına devam edemiyorlar. Sağlıkla ilgili sıkıntılarımız oluyor. Bir tanıdığın kimliğiyle gidip kontrol olmaya çalışıyoruz. Eğer bunların hiçbiri olmuyorsa parayla tedavi oluyoruz. Dedik ya biz aslında şanslıyız, burada tanıdıklar var. Kimsemiz olmasa, paramız da olmasa tedavi olamayız. Ama çocuklar var. Bu çok kötü.
Suriye için uluslararası yardım kuruluşlarının tutumları nasıl? Gerçek anlamda çalışma yürütüyorlar mı?
Bu kuruluşlar daha çok kendileri için yapıyorlar bunları, savaş içinde bulunan insanlara ulaşmak için gerçek anlamda bir çabaları yok. Eğer öyle olsaydı insanlar iç savaş nedeniyle açlıktan ve ilaçsızlıktan ölmezlerdi!
Önümüzde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü var. Bu konuda, UİD-DER temsilciliğimizde Türk, Kürt, Alevi, Sunni vb. işçilerin bir araya geldiği etkinlikler yapılacak. Katılmak ister misiniz?
Tabii ki katılmak isteriz. Güzel olur. Bize adres verin gelelim.
Biz gelip sizi alırız. Aramızda olursanız çok mutlu oluruz.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Geldiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Biz teşekkür ederiz. Tekrar görüşmek üzere.