Her seçim öncesi olduğu gibi parti başkanları mitinglerde, televizyon kanallarında konuşuyorlar. Caddeler parti bayrakları ile süsleniyor. Parti araçları her sokakta her caddede geziyor. Adayların her biri konuşurken mangalda kül bırakmıyor. “Biz iktidara gelirsek şöyle yapacağız, şehri şöyle güzelleştireceğiz, onlar gibi çalıp çırpmayacağız, yolsuzluk yapmayacağız” diye sıralıyorlar vaatlerini… Fakat her nedense bu partiler yönetime geldiklerinde her şey değişiyor. Her şey oylarımızı alana kadar!
AKP’si, CHP’si, MHP’si ve diğerleri iktidara geldikten sonra bizim sorunlarımıza kulak tıkıyorlar. Örneğin Erzurum’da seçim için dolaşan İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya 4 çocuk babası bir işçi derdini şöyle haykırdı: “Açız aç. 4 çocuk var geçinemiyoruz. ‘Çocuk yap’ diyor, nasıl yapacağız? 800 lirayla nasıl geçinilir? 3 ay çalışıyoruz sonra çıkış veriliyor.” İçişleri Bakanı ise işçiye şöyle cevap veriyor: “Bak oy veriyorsun kardeşim. Senin bildiğin daha iyi bir çare varsa söyle. Ben de başkasına 800 liraya iş bulmaya çalışıyorum. Allah rızası için bir iş yapmaya çalışıyorum. Biz de istiyoruz ki daha fazla yapalım ama ekonomimizi büyüteceğiz.” Ekonomi büyürken biz işçilerin payına da yoksulluk düşüyor. Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisine yükselirken bizler asgari ücrete mahkûm ediliyoruz. Bakanlar ve çocukları yolsuzluklar yaparak zenginliklerine zenginlik katarken bize hâlâ 800 lirayla yaşayın diyorlar.
Patronlar ve onların partileri bizim sorunlarımızı çözemezler. Fazla mesaileri, düşük ücretleri, iş kazalarını, sosyal hak gasplarını, zamları, eğitimden tutun da sağlığa kadar her şeyi paralı yapan zaten onlar. Bizi sadece seçim dönemlerinde hatırlayan patron partilerine karşı artık uyanık olmalıyız. Bizler oy vereceksek eğer, bilinçli bir şekilde oylarımızı vermeliyiz. Bizim sorunlarımıza sahip çıkan, bizleri grevlerde, direnişlerde yalnız bırakmayan ve emekten yana olan adaylara oylarımızı vererek desteklemeliyiz.