
Türkiye’de düzen güçlerinin seçim siyasetinin nasıl bayağılaştığını hepimiz bir kez daha gördük. Seçim öncesinde burjuva partiler yarış atları gibi koşturdular. CHP AKP’ye verdi veriştirdi. AKP CHP’den geri kalmayarak demediğini bırakmadı. Parti başkanları birbirlerine ağza alınmayacak küfürler, hakaretler ettiler. Üstelik bu parti başkanları ülkeyi yöneten veya yönetmek için yarışan insanlardan oluşuyor. Bu burjuva politikacıların düzeysizliği adeta “kahve muhabbeti”ni aratmayacak seviyelerde sürünüyor.
Bu süre içinde partiler işçi sınıfını kendi yanlarına çekmek için ellerinden geleni yaptılar ve bunu da başardılar. AKP-CHP-MHP’nin toplam oy oranı %90’ın üzerinde. CHP ve MHP’den oluşan kampın AKP’ye yolsuzlukları anlatan ses kayıtlarıyla saldırması, birbiri ardı gelen telefon dinlemeleri vb, AKP’ye oy veren işçilerin Erdoğan’ı daha da sahiplenmesiyle sonuçlandı. Aslında bu süreç emekçi kesimleri iyiden iyiye kamplaştırdı. CHP’li işçiler AKP’nin bu sefer kesin olarak kaybedeceğine inandırıldı. Ancak seçimlerden sonra AKP %46 oyla yine seçimin galibi oldu. Erdoğan kendini ve AKP’yi mağdurmuş gibi göstererek işçilerin oylarını almasını bildi.
Bu sonuç karşısında kimi CHP’li işçilerin tavrı ise düşündürücüydü. CHP’li işçiler suratları asık bir şekilde, “bu insanlar uyanmıyor, koyun gibiler, aptallar gene gidip AKP’ye oy verdiler” diye sitem ederek AKP’ye oy veren işçi kardeşlerini suçladılar. AKP’li işçiler ise sevinçli bir şekilde, “bakın hak ettik ve gene biz kazandık” diyerek CHP’li işçilere hava attılar. Aslında ne AKP’li işçiler aptaldır, ne de kazanan onlar olmuştur. Aksine işçi sınıfı bu seçimlerde de bir bütün olarak kaybeden taraftır. Akşama kadar yüz yüze bakan işçiler bir anda düşman gibi birbirlerinin suratına bakmaz olmuşlardır.
Kendi sorunlarını çözmek için bir araya gelmeyen işçiler burjuva partilerin kutuplaştırma tuzağına düşmüş oldular. Takım tutar gibi parti tutuluyor ve işçiler birbirlerinin kalbini kırıyorlar. İşçiler örgütlü ve bilinçli değilse, hele ki gerçek bir alternatif de yoksa, ikiyüzlü sermaye partilerinden birine taraf oluyorlar. Kendilerini temsil etmeyen partilerin savunucusu haline geliyorlar. Oysa düzen partilerinin hiçbiri işçilerin çıkarlarını savunmamıştır ve savunmazlar da. AKP iktidara geldiğinden beri işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıp duruyor. Ama ne MHP ne de CHP işin bu kısmına dair tek söz ediyor. Patronlar sınıfının temsilcisi olan bu partiler, en kanlı bıçaklı oldukları anlarda bile, sıra patronların çıkarına olan ve işçilerin haklarının gaspı anlamına gelen yasal düzenlemelere geldiğinde, bir anda birleşiveriyorlar.
Şunu çok iyi bilmeliyiz ki oy verilen bu partiler patronların partileridir. Onların çıkarlarına göre işçileri yönetiyorlar. İşçi dostu olmayan düzen partileri dört-beş yılda bir işçileri hatırlıyorlar. İşçiler uzun iş saatlerinde düşük ücretlere çalışıyorlar. Yaşam koşulları gittikçe zorlaşıyor. Bunlar yetmezmiş gibi işçiler iş kazalarında genç yaşta sermayenin kurbanı oluyorlar. Düzen partilerinden işçi-emekçilere bir hayır gelmez. İşçi sınıfı bu sömürücü düzen partilerine karşı kendi örgütlülüğünü yaratmak zorundadır. Kurtuluşun başka yolu yoktur!